ANKARA (PHA) - Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM grup toplantısında emeklinin ekonomik sorunlarına dikkat çekti.
Özel, “Emekliye bayram ikramiyesinde ilk verildiğindeki bin lira, 24 kilo kıyma alıyormuş, şimdi verdikleri 3 bin lira 6 kilo kıyma alıyor.” dedi.
İktidarın vatandaşın sırtından geçindiğini kaydeden Özel, “31 Mart’ta korkutanlar değil korkmayanlar kazanacak. 31 Mart’ta ötekileştirenler değil ötekinin hakkının kendi hakkı gibi savunanlar kazanacak. 31 Mart’ta toplumun yarısını şeytanlaştıranlar değil kardeş gibi hepsini kucaklayanlar kazanacak. Toplumun tamamına sahip çıkanlar kazanacak. 31 Mart’ta Türkiye kazanacak, Türkiye İttifakı kazanacak” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Memleket Partisi’ne gönül verenler, oy verenler, bugüne kadar orada siyaset yapanlar ve orada siyaset yapacak olanlar hiçbirisi ile CHP’lilerin bir derdi, sıkıntısı, tartışması olamaz. Parti içinde yaşanan bir takım süreçler bizi ayrı düşürmüş olabilir ama sonuçta dediğim gibi burası onların da emek verdiği, bundan sonra her birisine kapısının ardına kadar açık olduğu baba evimizdir. Biz geriye dönenlerle de bundan sonra dönecek olanlarla da birlikte olmaktan çok mutluyuz. Hoş geldiniz, şeref verdiniz başkanlarım” dedi.
“İdlib’in dördüncü yılındayız”
“Bugün Cumhuriyet tarihimizin en büyük acılarından, hem canımızın yandığı hem onurumuzun kırıldığı tarihi günlerden bir tanesinin yıl dönümü” diyen Özel, “İdlib’in dördüncü yılındayız. Suriye’de konvoyumuza savaş uçakları tarafından ateş açılmıştı. Rakamlar kademe kademe yükseldi. 34 askerimiz İdlib’te şehit edildi. 2 gün boyunca sustu iktidar. Sonra dedi ki ‘Kanları yerde kalmayacak.’ Kanları yerde kalmayacak diyordu ama bütün dünya saldırının nereden geldiğini biliyordu. Kanları yerde kalmayacak diyen gitti Putin’in kapısında kaldı. Çektiler onu. Tepesine sayaç koydular. Sen misin buraya gelen ve güya bize kanları yerde kalmayacak diye hesap soran. Kendince one minute diyemedi. Ona two minute dediler. O günden sonra bir daha İdlib’i konuşan olmadı. İdlib’teki 34 canımızı hangi ülkenin savaş uçakları öyle bir taarruzla şehit etti? Sen onlardan nasıl hesap sordun? Nasıl kanlarını yere koymadın? Seni Rusya’da kapıya koyanlar, dünyada rezil edenlere karşı şimdi en yakın dost diyorsun, çünkü seçimlerde bile doğalgaz faturaları ertelensin diye ondan jest görüyorsun, senin kazanmanı kendi başarısı olarak görüyor. Çünkü istediği zaman seviyor, istediği zaman dövüyor. Senin hataların yüzünden Mehmetçiği şehit ediyor. Ondan sonra dönüyor hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor. İdlib’teki askerlerimizin acılı ailelerine bir kez daha sabır diliyorum. Günü geldiğinde hem askerlerimizi şehit edenlerden, hem bu rezalete sessiz kalanlardan hesap sormanın sözünü veriyorum” ifadelerini kullandı. Özel, şunları söyledi:
“TRT bütün gün orada ama bizden bir şey vermiyor”
“TRT yayına geçti. Şu anda bizi haftada 7 dakika veriyor, o kıymetli 7 dakikanın içindeyiz. O zaman TRT’ye dönük 7 dakikalık bir konuşma yapalım. Tabii duyar duymaz çıkmazlarsa. TRT Anayasal kurum. TRT Kanunu Anayasa’ya dayanılarak çıkarılmış. Anayasa’nın 133’üncü maddesi diyor ki, TRT özerktir ve tarafsızdır. Yani TRT tarafsızlığını kaybederse Anayasa suçu işler. Buna göre TRT Kanunu çıkmış. Beşinci maddesi tarafsızlığı ve doğru haberciliği tarif ediyor. Bakın şimdi o TRT, tarafsız TRT, İstanbul, İzmir, Ankara büyükşehir belediye başkan adayları. RTÜK’ün Sayın üyesi Tuncay Keser, 2 günlük TRT yayını ile ilgili çalışma yapmış. Murat Kurum 29 dakika 12 saniye verilmiş, rakibi Ekrem İmamoğlu sıfır. İzmir adayı Hamza Dağ 26 dakika 30 saniye, rakibi Cemil Tugay sıfır. Turgut Altınok, 17 dakika 50 saniye, Mansur Yavaş sıfır. Bunların kanununda tarafsızlık yazıyor, yapmış oldukları yayında tarafsız davranacaklarını ve doğruluktan ayrılmayacaklarını bu Meclis çıkardığı kanun ile onlara talimat vermiş. AKP’nin bir kamu televizyonunu, partisinin yayın organı haline getirdiğinin göstergesi. Eğer yayındaysa televizyonları başındaki bütün vatandaşlarımıza şikayet ediyorum. 1 Ocak 2024’ten bu yana Tayyip Erdoğan’ın ve AK Partili yöneticilerin canlı yayınları. 2 bin 592 dakika. Beni verdikleri süre 43 dakika. Bu 43 dakikanın tamamı burada verdiği 7 dakikalar, 6 dakikalar ve ardından aday tanıtım toplantımızda verdiği 9 dakika. Bunun dışında TRT ekranlarında yer almak mümkün değil. Bir de TRT emekçilerini alıyor, yolluyor. Programımızı tam takip ediyorlar. Eskiden kaset olsa 5 kaset dolduruyorlar. 1 dakika bizi vermiyorlar. Ne diye verecek? Bir şansızlık, hata, protesto olursa verecek. Hoş, geliyorlar, başımız üstündeler. Genel merkezde ilk gelen, son çıkan muhabir kameraman TRT’nin, 1 dakika haberimiz yok. Yahu o kameraman niye maaş alıyor? O muhabir orada niye çırpınıyor? Ne zaman vereceksin? Genel Merkez yanarsa haber yapacak herhalde. Daha ne yapacaksın? PM yapıyoruz, toplantı yapıyoruz, açıklama yapıyoruz, TRT bütün gün orada ama bizden bir şey vermiyor. Genel Merkez yanarsa verecek. Beni ne zaman vereceksin? Beni de herhalde ölürsem cenaze törenimi verecekler canlı. Aha da buradan söylüyorum arkadaşlar, er geç, yarın öbür gün ölür de gidersek dirime gelmeyen cenazeme de gelmesin. Hiçbir yere yasak koymadım, TRT’yi cenazeme istemiyorum. Dirimde olmayanın ölümde de gözü olmasın. Birazcık utanma, çekinme olur.”
“TRT dediğim anda yayından çıkmış”
“Bu insanların vergileri ile maaş alıyorsunuz. Ben TRT dediğim anda TRT yayından çıkmış arkadaşlar. Ben size bir anekdot anlatayım. 15 Temmuz akşamı, Meclis kapalı. 14 Temmuz gecesi kapattılar, gittiler. Nöbetçi grup başkanvekiliyim. Ankara’dayım. 15 Temmuz akşamı uçaklar uçmaya başladı. Tanklar harekete geçti. Haber geldi. Asker darbe yapıyor. Ankara’daki bütün milletvekillerimizi önce genel merkeze çağırdık. Genel merkezde kısa bir değerlendirme yaptık, dedik ki ‘Darbenin kimden, nereden geldiğine, kime olduğuna bakılmaksızın şunu yapmak durumundayız. Darbeler iktidara yapılır, bütün dünya muhalefete bakar. Ana muhalefetin gözünün içine bakar. Biz bu darbede demokrasi ve Meclis’ten yana olup darbenin karşısında olmalıyız.’ Aradım, hepsi şahit Meclis’in çıkardığı kitaplarda yazıyor. AK Parti Genel Başkan Yardımcılarını, grup başkan vekillerini, Meclis Başkanını, başkanvekillerini. Dedik ki ‘Parlamento kapalı, her darbe parlamentoyu hedef alır. Açalım. Açık tutalım.’ Koştuk ve geldik. Direndik. Meclis Başkanı çağırdı, yanında ve kürsüde görev aldık. Konuşma yaptık, seçilmiş parlamentonun arkasındayız. 100 yıllık partiyiz, seçime gireriz, çıkarız. Yeneriz, yeniliriz. Demokrasinin arkasındayız. Meclis’in arkasında, darbenin karşısındayız dedik. Bombardıman başladı, Meclis’in ışıklarını kapatmak istediler, karartmak. Meclis’i vurdular. 7 tane bomba geldi. Bir tanesi çatıya. Müze olan yere geldi. Tonlarca ağırlığındaki avizeler birbirine vuruyor. Meclis Başkanının koruması zorla Meclis Başkanı ve bizi aşağıya aldı. Dedik ki ‘Aşağıdaki sığınakta devam edeceğiz.’ Meclis’in canını okudular F16’larla. Sığınakta sabaha karşı 03.00 oldu. Çok acıktık, çok susadı herkes. Şekeri olanlar var. Konuşamıyor.
“Darbe gecesi Atatürk’ü hatırladılar”
“Su bulalım, çıkalım derken bir arkadaş dedi ki nereden buluruz. Üyeler lokantasından bir kapı önce depo var. O deponun içinde sular istifli, ben biliyorum dedi. Gel gidelim dedik. Bir kolumuzda o arkadaş bir kolumda milletvekili arkadaşım. Karanlıkta hemen 300 metre ötede kıyamet kopuyor. Genelkurmay’ın önünde. Genelkurmay’a en yakın noktadır o oda. Son odayı bulduk, kapısının ikisini tutturup iki ayağımla vurdum, açıldı gitti kapı. Girdik içeriye su bulacağız. Işık yaktık cep telefonunun, bir baktım TRT Stüdyosuymuş. Meclis’in TRT Stüdyosuymuş. Bir kapı evvel kırmışız. Baktım oraya Allah Allah koca stüdyo var burada. Ertesi gün darbe savuşturulunca TRT geldi soruyor. Ne yapıyorsun, ne ediyorsun? Yahu dedim burada stüdyo varmış, hiç haberimiz yok. 5 yıllık milletvekilliyim. Kimleri çıkarıyorsunuz? Dediler ki kusura bakmayın, bundan sonra sizi de çıkaracağız. Birkaç gün sonra o stüdyoda konuk oldum. Bunları anlattım. Dediler ki ‘Darbede hep birlikteydi Türkiye bundan sonra kutuplaşma yok, sizi de burada bol bol ağırlayacağız.’ Arkadaşlar oymuş. 9 sene sonra bir kere daha ne ben, ne grup başkanvekillerimiz, ne milletvekillerimiz o stüdyonun kapısından girmediler. Darbe gecesi Atatürk’ü hatırlayıp bayrak asanlar, Özgür Özel’i demokrasi kahramanı ilan edenler, genel başkanımıza grubun tavrı için tebrik telefonu açanlar, bugün TRT’nin yayınında TRT’nin adını alınca yayından kesiyorlar. Yazıklar olsun. Gün olur devran döner bunun hesabı sorulur.”
“44 kanunda madenciler yok”
“Erzincan İliç’te 9 emekçimiz toprak altındayken dün de 4 madencimiz daha toprak altında kaldı. Bu sefer Elazığ’da. Yüreğimiz ağzımızda takip ettik. Milletvekilimiz derhal intikal etti. Şükür ki can kaybı olmadan sonlandı. Ama gerçekten madenler hala daha alarm vermeye devam ediyor. 13 Mayıs’ta 301 madencimizi Soma’da kaybettiğimizde bütün herkes Soma’yı unutursak yüreğimiz kurusun diyordu. O günün Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı 10 maddeli bir taahhütname söyledi madencilere. Altında görüştüğü madencilerin onunun imzası var. İçlerinde şu anda hayatta olmayan var. O taahhütnameye göre madenler güvenli hale gelmeden yeniden çalıştırılmayacak, madenlere önce siyasetçiler gidecek, madenler güvenliyse ondan sonra çalıştırılacaktı. O günden bugüne madenlerle ilgili bir arpa boyu yol alınmadığı gibi halen daha madenlerde işçilerimiz günde 3 vardiya ölüme inip çıkmaya devam ediyorlar. 2023 Mayıs seçimlerinden bugüne Meclis Genel Kurulu’na 44 tane kanun teklifi geldi ve yasalaştı. İçinde madenlerle ilgili, madencilerin güvenliği, madencilerin iş sağlığı ile ilgili tek bir madde yok. Bir tek madde yok. Bu konuda işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin mevzuatta yeni bir çalışma yapıyor arkadaşlarımız. Madenler bir kez daha Türkiye’nin dört bir yanından gelen üzücü haberlerle sinyal veriyor. Bir kez daha dikkatimizi oraya çekiyor. Fransız madencinin fıtratında olmayan bizim madencimizin fıtratında olamaz. Alman’ın, İngiliz’in fıtratında olmayanı bizim madencimizin fıtratında görmek vatandaşı kandırmaktır, işçinin hayatını yok saymaktır. İşçilerin ailelerine de her birimize karşı da büyük bir sorumsuzluktur. Burada bu kazaları durdurmak için kanun yapmayanlar ne yapıyor? Bakın Murat Kurum’un imza atıp ‘ÇED uygundur’ raporu verdiği, yetmez o yığın liçine onay verdiği, oradaki 9 canımızı feda eden karar, o karardan sonra Tayyip Erdoğan’ın imzası ile Anagold firmasına 221 milyon liralık vergi borcunun silinmesi. Şirkete 16 milyon lira çevre katliamından dolayı ceza kesip, yukarıda Plan ve Bütçe’de 221 milyon lira borcunu affetmişler. Bu şirket, 2020’den bu yana 1,5 milyar dolar gelir elde etmiş, o madenden. Hesaplanan karı 334 milyon dolar. 334 milyon dolar kazanana 221 milyon liralık sen vergini ödeme diye af çıkarıyorlar. Böyle bir vicdansızlık, insafsızlık, kayırmacılık, Türkiye’de çıkarılan altının yaklaşık yüzde 2’ydi, 4 oldu ve şimdi bir çizelgeye bağladılar. Yüzde 1,75’nin Türkiye’ye kaldığı, yüzde 98’inin yurtdışına gittiği bir düzen ile karşı karşıyayız. Bunu yapanlar vatandaşın karşısına çıkıp hala daha biz milletimizin hakkını yedirmeyiz, emeklimizi ezdirmeyiz, Türkiye’nin itibarını koruruz diyorlar.”
Sakarya’da Erdoğan’ın mitinginde toplanan pankart
“Hafta sonu Sosyalist Enternasyonal toplantısı için Madrid’teydim. Ben Madrid’te Sosyalist Enternasyonal üyesi 140 tane üyenin temsilcilerinin karşısına geçtim. Daha önce mektup ile çağrıda bulunmuştum. Hamas’ın yaptığı terörist saldırılardan sonra İsrail’in verdiği orantısız cevap, Filistin’de çocukları, kadınları öldürmektedir, 30 binin üzerinde insan katledilmiştir, buna sessiz kalamayız dedim. Ukrayna’daki çocuklar da, Filistin’deki çocuklar da, Afrika’daki çocuklar da, Asya’daki çocuklar da bizim dedim. Gelin dünyada barışı savunan, savaşın karşısında pozisyon alan sol, sosyal demokrat, sosyalist partiler olarak gelin Filistin’deki mezalimi bitirelim dedim. Ben oradayken ve bunları konuşuyorken Tayyip Erdoğan, Sakarya’daydı. Bir pankart açtılar. İsrail ile ticaret utancı sonlandırılsın diye. Sonra kahraman Türk polisi sanki vazifesiymiş gibi, sanki o pankartta uygunsuz bir şey yazıyormuş gibi gidip apar topar pankartı toplattılar. Pankart sadece ‘İsrail ile ticaret sonlandırılsın’ olsa da pankart bir talep pankartıdır. Pankartı açanlar biliyorlar ki bu ticareti Tayyip Erdoğan’ın ailesi yapıyor. Pankartı açanlar biliyorlar ki bu ticareti 300 araç ile Cuma namazına Tayyip Erdoğan ile birlikte, koruma, çakarlar, sirenlerle giden, etrafındaki bir avuç zengin iş adamı yapıyor. Biliyorlar ki bu ticareti Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde yandaşları yapıyor ve Tayyip Bey ve ailesi İsrail ticaretinden pay alıyor. Biliyorlar ki bu ticaret 2002 yılında İsrail ile yapılan ticaretin yüzde 532 arttığını biliyorlar. Biliyorlar ki İsrail ile en çok ithalat yaptığı 10 ülkeden bir tanesi Türkiye’dir. İsrail ile en çok ticareti olan ülkedir. İsrail’e yollanan, örneğin bir zamanlar Ukrayna’ylaydı, şimdi İsrail’e giden o gemilerin ana taşıdığı maddelerden bir tanesi azotlu gübre. Ne yapılıyor azotlu gübreden, patlayıcı yapılıyor. Bomba yapılıyor. İnkar et belgesini koyayım ortaya. İsrail’e giden gemiler gübre taşıyorlar. O gübre hammaddesinden bomba yapılıyor, patlayıcı yapılıyor. Filistin’in üstüne yağıyor, birileri bal tutuyor, Filistin’deki felaketin üzerinden Tayyip Erdoğan da parmağını yalıyor. Yazıklar olsun.”
“Seçim sonrası 57 bin vatandaşımızın işsiz kalması…”
“Burada biraz önce sayın grup başkanvekilim anons etti. Toplum yararına çalışan arkadaşlar var. 6 Şubat 2023 depreminden sonra deprem bölgesinde ve en yoğun olarak da Adıyaman’da. Neden? İşsizlik çok, kimsesizlik çok, en çoğu Adıyaman’da olmak üzere toplum yararına programı ile 47 binden fazla vatandaşa görevler verildi. Çeşitli görevler. Onlara bir maaş ödeniyor, yetmiyor ama hiç olmazsa bir yaraya merhem oluyor. Son olarak Mayıs 2024’e uzatmışlar süreyi. Yani hepsi biliyor ki seçim geçecek, bu arkadaşlarımız işsiz kalacaklar. Zaten 31 Mart’tan sonra acı reçete geliyor diye boşuna söylemiyoruz. Acı reçetenin bir tarafı 57 bin toplum yararına programda çalışan vatandaşımızın işsiz kalması. Giden gelen bakanlar, giden gelen milletvekilleri dönem dönem söz vermişler. Demişler ki sizi kadroya aldıracağız. Şimdi sözleşme bitiyor, yoksulluk ve güvencesizlik geliyor. Burada bu hafta arkadaşlarımız Meclis kürsüsünde dile getirecekler. Görüşülen kanun müsaade ettiği taktirde önerge verecekler. Bunu gündeme getirecekler. Bütün gruplar evet derse, 5 parti birden evet derse kanuna her şeyi eklemek mümkün. Ben muhalefet partilerinin bu konuda problem çıkaracağını sanmıyorum. İktidar partisi dün birbirlerine gül ikram edenler, mutlu günlerinde birbirini kutlayanlar, birbirlerine doğum gününde telefon açanların, bu 57 bin arkadaş için bir telefon görüşmesi yeter. Benim grubum iki el ile evet oyu verecek. Bölgedeki bütün TYP’lilere selam olsun. Arkanızda duracağız. Sonuna kadar mücadelenizi destekliyoruz.”
“Hem fiyata zam yapıyor, hem de gramajdan alıyorlar”
“Biraz önce söyledim, acı bir reçete geliyor. 31 Mart seçimlerinden sonra kemer sıkma, zamlar ve tasarruf genelgeleri ardı ardına gelecek. 31 Mart’a kadar her şeyi bastırıyorlar. Biliyorsunuz Ankara’da simitçiler odası simidi 15 lira yaptı, 10 liraya indirttiler. Şimdi dün Türkiye Fırıncılar Federasyonu ramazan pidesi fiyatı ilan etmiş, pideyi 15 lira yapmış. Böyle duyarsan pide yüzde 50 zamlanmış. Enflasyona da zaten yüzde 60 küsur diyorlar, iyi dersin ama işin içinde bir oyun var. Ona bir bakalım. İşte size ramazan pidesi. Geçen sene 300 gram pide 10 lira, bu sene 250 gram pide 15 lira. Yani hem fiyata zam yapıyorlar, hem gramajdan alıyorlar. Böyle olduğunda zam yüzde 80. Hani enflasyon yüzde64’tü? Kaldı ki bu ülkede herkes biliyor. Ekmek ve ramazan pidesini fiyatı hep enflasyonun altında baskılanır çünkü referans fiyattır. Çünkü herkes onunla karşılaştırır. Sonuçta ramazanda oruç tutulacak. İftar yapılacak ve pidenin hem 15 lira, yüzde 50 zam yapıp, hem de buradan 50 gramını alıp vatandaşa yüzde 64’lük enflasyona göre ki onun da gerisinde zam verdiler, ramazan pidesine yüzde 80 zam yapmışlar. Emeklilerle ilgili bayram ikramiyesi var. Buradan hatırlayalım. 2015 seçimi CHP’nin emekliye bayram ikramiyesini müjdelediği seçimdi. Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu emekliye bir maaş ikramiye dedi. İlerleyen süreçte bunu emekliye bir asgari ücret ikramiye dedik. 7 Haziran’da vermeyiz dediler, seçimi kaybettiler. 1 Kasım’a kadar ortalık toz duman, o karmaşanın içinde biz de vereceğiz dediler. 2015’te söz verip, 2018’de bin lira verdiler. Her seçimde azıcık arttı. Bu seçimde artırma sözü verdiler, 2 bin liraydı. Kendileri basınlarına sızdırdılar, 5 bin vereceğiz diye. Hesap kitap yapıp 3 bin lira verdiler.”
“24 kilo kıymanın 18 kilosunu Erdoğan çaldı”
“Şimdi 2 bin liralık bayram ikramiyesi 3 bin lira yapılan emekli orada ucuz kıyma kuyruğunda, hesabı bir kıymaya vuralım bakalım. Bizim dediğimiz 17 bin lira değil ilk verildiği günkü bin lira 24 kilo kıyma alıyormuş. Emekliye bayram ikramiyesinde ilk verildiğindeki bin lira, 24 kilo kıyma alıyormuş, şimdi verdikleri 3 bin lira 6 kilo kıyma alıyor. 24 kilo kıymanın 18 kilosunu emeklinin bayram ikramiyesinden Tayyip Erdoğan çalmıştır. Eğer dediğimiz gibi olsa, 17 bin lira olacak olan bayram ikramiyesi şimdi 3 bin lira. 17 bin lira olsa 35 kilo kıyma alacak. Bizim dediğimiz verilse, ilk günkünün 2 katı ama bugün 24 kilo kıyma alabilen emekli, 6 kilo kıyma alabiliyor.18 kilosu sofrasından çalınmış bir süreçle karşı karşıyayız. Biz örneğin Mansur Başkanın, Ekrem Başkanın, Aydın’da topuklu efemizin, İzmir Belediyemizin, Antalya, Adana, Mersin’de belediyelerimizin çeşitli uygulamaları var. Biz bunları 1 Nisan sonrası hepsini bir çatı altında toplayacağız ama genelde şu var. 2 kilo Aydın’da et veriliyor, Ankara’da 1 kilo veriliyor. Bir başka yerde emekli yardımı daha farklı ama örneğin Ankara kart ile yoksul emekliye ayda bin lira veriliyor. Yani yılda 12 bin lira veriliyor. 2’ye bölsen, 2 bayramda veriyormuş gibi, 6’şar bin lira. Yani bugün AK Parti iktidarının verdiği 3 bin liranın 2 katını ihtiyaç sahibi emekliye Mansur Başkan Ankara kart ile veriyor. Yetmiyor, 500 lira doğalgaz parası yatırıyor, yetmiyor 1 kilo da istediği kasaptan almak üzere et parası yatırıyor. Bugün bu uygulamalar ortadayken AKP pidenin gramajından çalmakta, 5 bin lira söz verdiğini 3 bin lira yapmakla meşgul. Buradan bir çağrıda bulunuyoruz. Gelin bu kartı, emekli kartına çevirelim. Gelin 3 gün daha çalışalım. Bir emekli kart çıkaralım. Emekli karta hem almaları gereken, hak ettikleri farkı, yani 17 bin lira olması lazım, 3 bin. Hem 1 kilo değil bu milletin Meclis’i emeklisinin halinden anlar, hiç olmazsa 15 günde bir kilo et, kıyma alacak meseleyi yükleyelim. Doğalgaz indirimi yükleyelim, elektrik faturasında indirim yükleyelim. Belediyelerin verdiği hizmetlerde indirimde geçecek bir kart yapalım. Emekliye hiç olmazsa bu seneyi çıkaracak, bir rahat nefes aldıracak, ulaşımda da kullanacağı 65 yaş için, orada kimlik filan göstermek zorunda kalmayacağı bir bütünleşik emekli kart uygulaması getirelim.”
“Utanmaz bir düzen…”
“Biz bununla ilgili üzerimize ne düşerse bu desteği vermeye, belediyelerimizden vermeye, yok yine diyorsanız birazını devlet yapsın, birazını IBAN’dan yardım açalım, o yardım kampanyalarına bütün kitlemizle katkıda bulunmaya hazırız. Ama yeter ki bir emekli kart çıkaralım, bu zulmü bitirelim. Fırında, kasapta, markette, doğalgazda, elektrikte, ulaşımda ve gerçekten esnafta geçen emekli kart çıkarmak için bir önemli çalışmayı teklif ediyoruz, bunu da Meclis’i kapatmadan, 3 günde çalışıp, gelecek hafta hayata geçirmeyi mutlaka öneriyoruz. Artık marketlerde çürük sebzeyi uygun fiyatına olgun sebze diye satan utanmaz bir düzen başladı. Çürük meyveyi ekonomik meyve diye satan bir sistemin içinde savrulduk. Tatlıcı raflarında boş baklavalar satılıyor, içi boş gözleme satılıyor, biber ve ketçabın tost ekmeğinin içine sıkıldığı boş tostlar satılıyor memlekette, Güneydoğu’nun ortak lezzeti içli köftenin yeni adı içi boş içli köfte satılıyor. Eskiden az çorba, az yemek vardı, şimdi ana yemek az çorba olmuş. Ekonomik çorba diye az çorba demeye utananlar için çorbanın adını değiştiren lokantalarımız var artık. Bunların hepsi ben bilirim, ben bilirim diyen bir anda 4 liradaki doları 6 lira, 6 liradaki doları 8 lira, fren tutmadı, 10 lira, 18 lira yapan, sonra 25 olmasın diye kur korumalı mevduat çıkaran, zenginin cebine sadece Hazine’den 150 milyar, bütün devlete toplam maliyeti ile 300 milyar lira para koyan, bunun da tamamını fakir ve fukaradan, garip gurabadan, emekçiden, emekliden alan bir sistem kuruldu. İşte bu sistemin şimdi artık yarattığı yoksullar, bıçak kemiğe dayandı, seslerini duymak, onlardan yana politikalar üretmek lazım. Maalesef halkın iktidarı yerine rantın iktidarının devrede olduğu, halen daha madencilerle ilgili kanun çıkarmayıp, maden şirketini zengin eden, onların cebine para koyan bir düzenin içindeyiz.”
“İşsizlik sigortası iktidar tarafından perişan edildi”
“İşsizlik Sigorta Fonu’nun kuruluş kanununda şu yazar. Der ki ‘Başka bir işte kullanamazsın.’ Bunlar duble yol yapımında bile bu fonu kullandılar zamanında, sonra bu fonu işverene açtılar, sonra gelinen noktada 2023 yılında İşsizlik Sigorta Fonu’ndan işçiye ödenen para 21,7 milyar lira. Yani yüzde 18,5 ama işverene verilen teşvik 78, 5 milyar lira. Yani yüzde 67. Bir kumbara var. Kumbaraya kanun gereği yüzde 50 işveren, yüzde 25 işçi, yüzde 25 devlet para atıyor. Kimin kumbarası, işçinin kumbarası. Kumbaraya işçi de maaşından kesilenle, hani çocuğun harçlığından kumbaraya atması gibi. Devlet de atıyor. İşveren de atıyor. Kim için atıyoruz, işçi için atıyoruz. Sonra bu kumbarayı ikide bir kırıyorlar, içinde para alıyorlar. Bu paranın 18,5 işçiye, yüzde 67’sini işverene vermişler. Bakın arkadaşlar. İnanılmaz bir rakam ile karşı karşıyayız. Kumbaraya paranın yüzde 50’sini işveren atarken, kumbaradan yüzde 67’sini almış. Çocuğun kumbarasını bayramda sana harçlık vereyim mi desen, ver baba deyince kumbaradan çıkarıp al harçlık desen yüzüne atar, ağlaya ağlaya odasına koşar. Böyle kanun olur mu? Ecevit bunu ILO’nun tavsiyelerine, altına imza attığımız uluslararası anlaşmaya göre 1999’da çıkardı. 2002’de geldiler, yavaş yavaş el attılar. Gerçekleşme rakamı bu. Peki bugün ne yapıyorlar? Kanun diyor ki İşsizlik Sigorta Fonu’ndaki biriken toplam kaynağın en fazla yüzde 30’u kullanılabilir, bunu yüzde 50’ye çıkarıyorlar. Şu anda işverene verdikleri o para, ödenen paranın yüzde 67’si işverende ya, toplamın yüzde 30’unu geçemeyecekti, fon dursun diye, birisi bitirmesin. Şimdi paradaki 30 limitini, 50’ye çıkarıyor. O biriken para gelecekte işsiz kalan işçilere, işçiye yapılması gereken ödemelereyken, şimdi bu yüzde 67 yetmemiş, biraz daha alan açıyorlar, işverene verileceklere. Biz işçinin kumbarasından işverene bir şey ödenmesine ilk günden beri karşı çıktık. Hatta ve hatta işçiye ödenmesine de. Biz sadece İşsizlik Sigorta Fonu’nun işçi işsiz kaldığında kullanılmasını istiyoruz. Başka maksatlarla, mesela iş kazası oluyor, devlet işçiye bir şey verecek, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan, hayır kardeşim onu Hazine’den vereceksin. İşsizlik Sigortası Fonu, işçi işsiz kaldığında kullanılacak. 6 ay veriyorsan, 9 ay ver işsizlik parasını, 12 ay ver. Verdiğin parayı 2 katına çıkar ver. Orada para birikiyor diye el atıyorlar. Bunu kesinlikle doğru bulmuyoruz. Takipçisi olacağız. Bu yapılan düzenlemeyi de en kısa zamanda Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacağız.”
“Sen ABD destekli bir figüransın”
“Yarın 28 Şubat. 28 Şubat demokrasi tarihimize post modern darbe olarak geçmiş, tankların yürümesiyle, birtakım brifinglerle, demokratik ülkelere yakışmayan gelişmelerin yaşandığı, bazı öğrencilerin eğitim ve öğretim hakkı ile ilgili mağdur edildikleri ve Özgür Özel’in o günkü tutumuyla da o gün yaşananları demokrasi dışında bulmuş, eylem koymuş, o gün de demokrasinin yanında durmuş birisiyim. O günkü tartışma askeri vesayet tartışmasıydı. Askerin yönetim organları üzerine baskı yapıyor olma tartışmasıydı. Askeri vesayet ortadan kalktı diyorlar, oysa askeri vesayet şöyle ortadan kalktı, askerin siyaseti müdahalesi ortadan kalkmadı, iktidara müdahalesi ortadan kalktı. Şimdi askerin aldığı kararları, takındığı tutumları sanki ordu bir partinin ordusuymuş, bir ittifakın ordusuymuş gibi yapan ve muhalefete karşı olur olmaz tutumlar içinde olan, Jandarma Genel Komutanlığının Twitter hesabını Süleyman Soylu’nun troll ordularının kullandığı bir bakan danışmanının arka cebinde Milli Savunma Bakanlığının, Jandarma Komutanlığının tweet hesaplarının bulunduğu bir süreci yaşadık hep beraber. Askeri vesayet iktidar üzerinde değil ama muhalefet üzerinde yaptığı açıklamalar ve tartışmalarla sürüyor. Bir siyasetçinin açıklamaları üzerine o siyasetçiye yönelik hedef alan açıklamaları yapıyorlar. Bu iktidardayken kabul görmüyor, itiraz ediyoruz ama muhalefetteki bir figür olunca hepsi birden susuyorlar. Baskı döneminde olanlardan şikayet edenler bugün devletin televizyonunu, partinin televizyonu, devletin ajansını bir ittifakın ajansı, devletin bütün imkanlarını kendilerine tahsis etmiş durumdalar. Bugün 28 Şubat sürecinde yaşananların muhalefet açısından her gün yaşadığı, 28 Şubat’ta öğrencilere yaşatılanların bugün her gün yaşatıldığı bir sürece gittiler. 28 Şubat’ın geçmişte yarattığı mağduriyetlere hep birlikte itiraz ettik, tutum aldık. Almaya da devam ediyoruz. Ama 28 Şubat’ın bir mağdurları daha var ki onları burada anmazsak, onların hakkını aramazsak çok büyük bir haksızlığa ortaklık etmiş oluruz. Emir komuta zinciri içinde, o günkü şartlarda, o gün kendisine verilen talimatla, ispatlanan, ispatlanmayan yazılı, yazısız emirlerle, onla, bunla ama şu anda 28 Şubat davasında içeride insanlar yatıyor. 84 yaşında Çetin Doğan, 83 yaşında Fevzi Türkeri, 83 yaşında Yıldırım Türkerk, 79 yaşında Cevat Temel Özkaynak, 78 yaşında Erol Özkasnak. Kiminin ben ziyaret ettiğimde yanağı delikti, beslenemiyordu, kanser rahatsızlığından. Kimi birkaç dakika önce söylediğini hatırlayamaz hale gelmişti. Kimi tek başına yürüyemiyordu. Bu neyin kini, intikamı? 28 Şubat yaşandı, hükümet değişti, sen 28 Şubat’tan sonra Erbakan Hoca ile beraber Milli Görüş’te direnmek, devam etmek yerine Milli Görüş gömleğini çıkardım dedin, 28 Şubat sürecinin zaten dümen suyuna girdin, zaten 28 Şubat’ta yaşananların devamında partinin iktidara getirilmesi sağlandı, sen ABD destekli bir projenin ABD destekli bir siyasi figürüsün, ürünüsün. Şimdi çıkmış buraya belki iktidarını borçlu olduğu o süreçte bir suçu, günahı olmayan, o gün ne yaşandıysa yaşandı, 30 yıl sonra, artık torununun, evladının dizinin dibinde belki hayatının son günlerini geçirecek olan huzurlu nefese muhtaç güzelim insanları içeride tutarak zulmediyorsun. Buradan çağrımdır, af yetkini domuz bağcılara kullanıyorsun, af yetkini Sivas katliamının katillerine kullanıyorsun, gözü dönmüş canilere kullanıyorsun ama sana o süreçte siyasete askerin müdahalesi diye algılanan bir bütünün neresinde oldukları ve ne kadar sorumlu oldukları, ne kadarını bilinçli, ne kadarını emirle, ne kadarı kendi dahil olduğu bilinmeyen insanlara, işin üzerinden geçmiş neredeyse 30 sene, 25 seneye gelmiş halen daha kin duyuyorsun. Eğer şu kadarcık vicdan, ahlak, devlet adamlığı varsa yarın bu insanlarla ilgili af yetkini kullanır, bu ayıbı bitirirsin. Bu ayıbı bitirmezsen her zaman söylüyorum teyit edersin ki şuranda senin kalp yok, bir taş var. Bir yandan da Erbakan’ın Milli Görüş gömleğini çıkarıp başka bir şeyi kuşananlar, BOP Eş Başkanı oldum diye sevinenler, televizyonda anlatanlar, Erbakan’ın siyasi çizgisine mesafe koyarken, husumet duyarken, şimdi ortaya çıkıyor, hepimizin gördüğü orada, hem Erbakan’ın damadı, hem partisinin genel başkanı, siyasi devamını sürdüren genel başkan, ‘Erbakan’ı polis ile kuşattılar, abluka altına aldılar, bunları yaptırdı’ diyen Tayyip Bey, 14 Mayıs seçimlerinde Fatih Beyin, Fatih Erbakan’ın siyasi hareketine sarılmıştı, iktidarda kalabilmek için. O kararı tartışmıyorum. Fatih Erbakan ve Yeniden Ferah vermişti. ‘Bu seçimde de biz tek başımıza giriyoruz, ayrı giriyoruz, oyumuz 3-4-6-10 oldu. Milli Görüş’ü biz tekrar iktidar yapacağız, bu çizgi çizgi değildir’ dediler.”
“Cumhur İttifakının rengi koyu gri”
“Bizim de eski ittifak ortaklarımızdan, bizden ayrılanlar var. Eleştirenler var. Hatta içlerinde sert eleştirenler var. Biz iki kelime ile cevap veriyoruz, canları sağ olsun. Çünkü biliyoruz ki eski dosttan düşman olmaz. Bizim ahlakımızda yok, örfümüzde yok. Dün öptüğümüz surata bugün tükürmek yok. Dün merhaba dediğimize selam verdiğimize, bugün küfretmek yok. Dün birlikteyken iyi bugün ayrı düşünce kötü yok. Bizden millet bunu istemez. Ama aradaki farka bakın iki taraf da ittifak ortağından ayrılmış. Biz canları sağ olsun, iyi insanlar diyoruz. Yakasında güneş olan birini görünce koşup, sarılıp öpüyoruz. Yolda bizi ağırlıyorlar, biz onları ağırlıyoruz, selamlıyoruz. Ne yöneticileri ile ne eski ittifakımızın bileşenlerine bir şey diyoruz. Bir yandan hocasının emaneti ve son seçimlerdeki ittifak ortağına ağzına geleni söyleyen, onlara sirk cambazı diyen Erdoğan’a, her hafta bana şimdi buradan randevumuz var gibi, yeri belli, A Haber orada, ATV orada, mikrofonu buraya kadar sokup en sert soruyu soruyorlar, saygılar arkadaşlar deyip geçiyorum, A Haber’e yahu. Her gün seni öven A Haber belki bir şey söylersin diye, dönmüş demiş ki ‘Erbakan’a sirk cambazı dediniz, ne diyorsunuz.’ ‘Kendine gel, haddini bil, ben onların adını anmam’ demiş. Anmam dediği Erbakan. Erbakan’a dedi diye adını anmam diyor. Fatih Bey kendi değerlendirmesini yapar, Erbakan ailesi yapar. Ama ben Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Mayıs’ta oyları ile kendini iktidarda tuttuğu Yeniden Refah seçmeninin de hatta AK Parti ve MHP seçmenin de seçmenle kurduğu ilişkinin nasıl bir çıkar ilişkisi olduğu, seçimden sonra hocasının oğluna sirk cambazı diyeni, soru soran kendi televizyonunun kanalına da nasıl fırça çektiğini gösteriyor ve şunu söylüyoruz. Cumhur İttifakı renkleri koyu gri. Kurşunu gri, yağmur bulutu renginde kasvetli bir iktidardır, memleketin tepesine çökmüş. Bir gün kime felaket şimşeğini çaktıracağını, hangi yüreğe ateş düşüreceklerini bilemezsiniz. Yönettikleri ülkede iş kazası ile güvencesiz olarak sınır dışında tuttuğun Mehmetçiğimizle, katleden erkeklerin şiddetine engel olmadıkları için, bireysel silahlanmaya engel olmadıkları için, kapı başındaki uyuşturucu satıcılarına engel olmadıkları için her gün birimizin ocağına ateş düşürebilecek bir korku ve suç ittifakıdır Cumhur İttifakı. Bunun karşısında biz CHP olarak, kimlerin kimlerin karşısında durduk, dururuz, durmaya da devam ediyoruz. Ancak bu Cumhur İttifakını 31 Mart’ta gücünü dengelemenin tek yolu Türkiye İttifakıdır.”
“31 Mart’ta korkutanlar değil korkmayanlar kazanacak”
“Türkiye İttifakındayız. Türkiye İttifakında kimler var derseniz, biz sosyal demokratlar varız. Muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar var. Sadece Türkler değil Lazlar, Çerkezler, Kürtler var. Türkiye İttifakında kim var? Milli takım gol atınca ayağa kalkan herkes var. Filenin Sultanları dünya şampiyonu olup da ay yıldızlı al bayrak göndere çekilirken ağlaya ağlaya İstiklal Marşı okudular ya, onlar o marşı okurken gırtlağı düğümlenen herkes var. Türkiye İttifakında ay yıldızlı al bayrakla sorunu olmayan, Atatürk’ün emaneti Misakı Milli sınırlarına sahip çıkan, Türkiye’yi seven, insanı seven herkes var, herkese yer var. Yaşasın Türkiye İttifakı, yaşasın Türkiye. Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Alevisi, Sünnisi, tüm inançları ve tüm mezhepleri, tüm yoksulları, tüm işçileri, tüm emekçileri, tüm emeklileri, bu ülkeden umudu kesmiş her 4 gençten 3’ünü, bütün Türkiye’yi hep birlikte kucaklıyoruz. 31 Mart’ta korkutanlar değil korkmayanlar kazanacak. 31 Mart’ta ötekileştirenler değil ötekinin hakkının kendi hakkı gibi savunanlar kazanacak. 31 Mart’ta toplumun yarısını şeytanlaştıranlar değil kardeş gibi hepsini kucaklayanlar kazanacak. Toplumun tamamına sahip çıkanlar kazanacak. 31 Mart’ta Türkiye kazanacak, Türkiye İttifakı kazanacak. Edirne il başkanım, Van il başkanım, İstanbul il başkanım, Budur il başkanım, Trabzon il başkanım, Gaziantep il başkanım. Ayağa kalkın başkanlarım. Türkiye’yi ayağa kaldırın. Atatürk sizden partisini iktidar yapmanızı bekliyor. Atatürk ‘Sinop’a gidin, Erzurum’da çalışın, Tekirdağ’ı kazanın, İstanbul’u kaybetmeyin, İzmir’de rekor kırın’ diyor. ‘Bilecik’i sakın ha tekrar geri alın’ diyor. Atatürk’ün partisi iktidar olmak için sizden görev bekliyor. İl başkanlarım örgütü ayağa kaldırın, partiyi ayağa kaldırın. Yolunuz açık olsun, gidin ve bu seçimi kazanın. Size güveniyor ve inanıyorum.”
Kaynak : PHA