Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu yapılan 201 eserin toplu açılış töreni, bugün Cumhurbaşkanlığı Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.
Erdoğan, Vakıflar Genel Müdürlüğünce restorasyonu yapılan 201 eserin, Cumhurbaşkanlığı Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'ndeki toplu açılış törenine katıldı.
Bu yılki Vakıf Haftası'nın, yurt içinde ve yurt dışında restorasyonu tamamlanan 201 vakıf eserinin toplu açılışı yapılarak idrak edildiğini ifade eden Erdoğan, vakıf kültür varlıklarının ülkeye ve millete hayırlı olmasını diledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul, Sivas, Hatay ve Priştine'ye bağlanarak, bu eserlerin bir kısmının açılışının yapılacağını dile getirdi.
Erdoğan, 1996-2002 yıllarında toplam yalnızca 56 tarihi eserin onarıldığı dikkate alınırsa Vakıflar Genel Müdürlüğünün nasıl büyük bir başarıya imza attığının görüleceğini belirterek, "Sadece Türkiye içinde, sadece Anadolu ve Trakya'da değil, dünya üzerinde nerede bizlere, atalarımıza ait bir eser veya kültürel miras varsa oraya ulaşıyor ve gün yüzüne çıkarıyoruz. Son 21 yılda, ülkemiz içerisinde ve gönül coğrafyamızın dört bir yanındaki 5 bin 500 ecdat yadigarı eseri yeniden ayağa kaldırdık." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, pek çok eserin restorasyonunun, imarının ve ihyasının başarıyla gerçekleştirildiğini kaydetti.
Törende ödülünün takdim edileceği iş insanı ve hayırsever Bayram Kızılaslan'ın 6 Şubat depremlerinde ağır hasar alan Malatya Yeni Camisi'nin tüm yapım masraflarını üstlendiğini aktaran Erdoğan, Kızılaslan'ın maddi desteğiyle şehrin simgelerinden olan bu tarihi eserin süratle ayağa kaldırılacağını ifade etti.
Depremde yıkılan ve hasar gören vakıf eserlerinin ihyası için gösterilen her türlü çabayı takdirle karşıladıklarını dile getiren Erdoğan, vakıf medeniyetinin oluşumunda sürdürülmesinde, muhafazasında emeği geçen herkese şükranlarını sundu, ebediyete intihal eden vakıf insanlarını ve hayırseverleri rahmetle yad etti.
Erdoğan, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, sadece vakıf eserlerinin korunması ve ihyasında değil, kültürel hizmetlerden burslara, muhtaçlara yardımdan cemaat vakıflarına kadar geniş bir alanda iftihar kaynağı çalışmalara imza attığını anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk, orta, lise ve yüksek öğrenim seviyesinde 50 bin ihtiyaç sahibinin vakıflardan burs veya eğitim yardımı aldığını, Genel Müdürlüğün, 7 Ekim'den beri soykırıma uğrayan Gazzelilere el uzattığını görmekten ayrıca memnuniyet duyduklarını söyledi.
Gazze'ye yardımlar kapsamında, mart ayının sonunda toplam 3 bin tonluk 125 bin gıda kolisi taşıyan sekizinci iyilik gemisinin Gazze'ye uğurlandığını hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Daha sonra bu yardımlarımızı artırarak devam ettirdik, devam ettiriyoruz. Bugüne kadar toplam 50 bin tona ulaşan insani yardım miktarıyla Türkiye, dünyada Gazze'ye en fazla yardım gönderen ülke konumuna ulaştı. İyice canileşen İsrail yönetimini ateşkese zorlamak maksadıyla diplomasi ve ticaret boyutunda baskının dozunu sürekli yükseltiyoruz. İlk etapta 54 ürün grubuna ihracat kısıtlaması getirmiştik, geçen haftadan itibaren İsrail ile ihracat ve ithalat işlemlerini tüm ürünleri ihtiva edecek şekilde durdurduk. İsrail'e karşı Uluslararası Adalet Divanında açılan soykırım davasına da müdahil olmayı kararlaştırdık. 15 bini çocuk 35 bin kardeşimizin hayatına kastedenlerin hukuk önünde hesap vermesi için tüm imkanlarımızı kullanacağız. Bu kararlarımızın, bölgede akan kanın durmasını isteyen diğer ülkelere de cesaret aşılayacağına inanıyorum."
Filistin halkının en zor günlerinde imdadına koşan Türk milletinin, kardeşlik vazifesini ifa etmenin yanında insanlığın da vicdanı olduğunu vurgulayan Erdoğan, "İçimizdeki kimi işgüzarlar bunu görmese veya gördükleri halde çarpıtsalar da devletiyle vatandaşıyla sivil toplum kuruluşlarıyla Türkiye, Gazze sınavını en başarılı veren ülkelerden biridir. Bunda AFAD'ımızın, Türk Kızılay'ın, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün ve diğer gönüllü kuruluşlarımızın gerçekten büyük payı vardır. Sizlerin şahsında dünyanın neresinde olursa olsun mazlumlara ve mağdurlara destek olan herkesi tüm kurumlarımızı tebrik ediyorum." sözlerini sarf etti.
Kamu malına el uzatmak ihanete eş değerdir. Eski Türkiye manzaralarını milletimize tekrar yaşatmamakta kararlıyız. Özellikle son dönemde artan serzenişlerin farkındayız. Tespit ettiğimiz tüm eksiklerin, hataların varsa ihanetlerin üzerine inşallah çok daha kararlı şekilde gideceğiz. Kamu hizmetlerinin kusursuz sunulması için her türlü tedbiri alacağız.
Kamu hizmetlerinin sorunsuz ve kusursuz sunulması için her türlü tedbiri alacak, bürokratik atalete hiçbir şekilde müsaade etmeyeceğiz."
Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü, 6-12 Mayıs tarihleri arasındaki Vakıf Haftası'nı 201 eserin açılışıyla kutlandı. Eserler arasında 2020 yılında Ayasofya'yla birlikte camii hüviyeti geri verilen Kariye Camii dikkat çekti. İstanbul'un Fatih ilçesinde Edirnekapı'da yer alan cami, eski Orta Çağ Rum Ortodoks kilisesinden camiye çevrilmişti.
536 Bizans imparatoru I. Justinianus döneminde yapıldığı rivayet edilen bina, ikonaklazma hareketi döneminde tahrip edildiği biliniyor.
Surlarının dışında olduğu için manastıra dönüştürülen yapının Rumca adı Hristou tis Khoras'dı. "Şehir dışı" manasına gelen ''Chora, Khora, Hora" isimleriyle anılıyordu.
Sur dışında olması sebebiyle atıl kalan ve bakımı yapılmayan bina, İstanbul'un fethi esnasında ve sonrasında kullanılmıyordu. Manastır ve müştemilatı zamanla yıkılmış geriye sadece kilisesi kalmıştı.
İslam hukukuna göre bir yer sulh ile fethedilirse mabetlerin statüsü anlaşmaya (ahidnameye) göredir. Ama o yer savaşla ile fethedilmişse buradaki mabetler ganimet olur. Sultan ister cami yapar, isterse başka bir iş için kullandırabilir.
Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u fethettikten sonra Ayasofya da dahil bütün devlet binalarını tahrir memurlarına kaydettirdi.
Bu şekilde İstanbul'da kiliseden camiye çevrilen 19 bina bulunuyor.
Fetihten sonra ganimete dahil edilen kiliseler arasında bulunan Khora Kilisesi de 1511’de Sultan II. Bayezid’in veziriazamı Atik Ali Paşa tarafından camiye çevrildi. Artık Kenise Camii adıyla Atik Ali Paşa’nın Çemberlitaş’taki vakfına aitti.
Binanın cami yapılmasındaki sebeplerden biri de sahabe-i kiramdan ilk kuşatmaya katılanlardan Ebu Said el-Hudri’nin makamının burada olmasıydı. Caminin yanına bir medrese ve tekke inşa edildi.
Nakşi şeyhi olan Beşir Ağa tarafından bir imaret ve sıbyan mektebi yaptırıldı. Fakat bunlar günümüze intikal edemedi.
1766 tarihli büyük depremden sonra ve Sultan II. Abdülhamid’in tahta çıktığı yıllarda esaslı restorasyondan geçirildi.
Caminin ön girişindeki freskler Osmanlılar zamanında da üstü açık bırakılıyor, namaz kılınan ana bölümdeki fresklerin üstüne namaz vakitlerinde tahta kepenkler kapatılıyordu.
Netice olarak Kariye Camii de, Ayasofya gibi Osmanlı padişahlarının desteği sayesinde ayakta kaldı.
Gazetemizin yazarlarından M.Ü. Hukuk Tarihi Anabilim Dalı uzmanı Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Kariye Cami'nin hukuki durumunu şöyle anlatıyor:
"Başında kendisini kapalı camileri açtırma mücadelesine hasretmiş İsmail Kandemir adında emekli bir öğretmenin bulunduğu Sürekli Vakıflar Tarihî Eserlere ve Çevreye Hizmet Cemiyeti, Kariye Camii’nin tekrar ibadete açılması için dava açtı.
Danıştay 10. Dairesi, 12 Mart 2014 tarihinde Kariye’nin -ne alakası varsa- UNESCO kültür mirası listesinde bulunduğu gerekçesiyle talebi reddetti. Temyiz olunan kararı, dava daireleri kurulu 26 Nisan 2017’de tasdik etti. Hâlbuki bir tarihî eserin ne maksatla kullanıldığı, dünya mirası listesi için bir ehemmiyet taşımamaktadır.
Cemiyet’in karar tashihi talebi üzerine, dava daireleri kurulu bu sefer verilen kararı 5’e karşı 6 reyle bozdu. 19 Haziran 2019 tarihinde verilen ve Ayasofya’ya emsal olan bu mühim kararda, Kariye Camii’nin, vakfın gayesi dışında müze olarak kullanılmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle tekrar cami olması gerektiği dile getirildi.
Kararda, “Bu vakıfların devletin koruması altında olması, devletin istediği zaman ve istediği şekilde vakıf malları üzerinde tasarrufta bulunması anlamına gelmez. Devlet sadece vakıf mallarının amacı doğrultusunda kullanılmasını teminen kendisine emanet edildiği varlık konumundadır. Bir düzenlemeyle bile hayrat vakıfların, başka bir amaca özgülenmesi hukuka aykırı olacaktır” denilmektedir.
Böylece Danıştay’ın, başka maksatlarla kullanılan camiler için farklı tarihlerde verilmiş birbirine zıt iki kararı ortaya çıktı. Bazı kesimler bu karar değişikliğini, hemen dairenin üye yapısındaki değişikliklere bağladı. Mamafih aynı şey, önceki hüküm için de söylenebilir. Hukuki hükümler mevzuata göre verilmelidir; hukukçulara göre değil.
Bu son karar, Ayasofya Camii için de bir sinyaldi. Nitekim 2020 senesinde Ayasofya Camii’nin aslına iadesine dair kararında Danıştay, Kariye kararını da emsal almıştır. Yargı kararlarının 30 gün içinde tatbiki icap ederken, Kariye’nin cami olarak açılması hususunda bir ilerleme olmamıştı. İçinde bitmeyen bir restorasyon vardı.
Ama bu safhada İznik ve Trabzon Ayasofya’ları, ayrıca -nedense kimsenin pek üzerinde durmadığı- Konya Mevlâna Camii müze olmaktan çıkarılarak aslına iade edildi. Nihayet 21 Ağustos 2020 tarihinde Resmî Gazete’de neşredilen kararname ile Kariye’nin aslî hüviyeti iade edildi." ("Yeniden Kariye Camii", Türkiye Gazetesi, 04.04.2022)
Netice olarak 1945 yılına kadar gelen cami, tıpkı Ayasofya Camii gibi önce restorasyona sokuldu.
1955 yılındaki Uluslararası Bizans Konferansı'na yetiştirilmek üzere sıkı bir çalışmayla kilise mozaikleri ortaya çıkarılarak müze haline getirildi.
2020 yılında da tekrar cami hüviyeti verilen bina etraflı bir restorasyon sürecine girdi.
Ara ara ibadete açılması gündeme gelirken, çeşitli sebeplerle ertelenen bina, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Beştepe Külliyesi'nden canlı bağlantısıyla açıldı.
Kaynak: Türkiye Gazetesi