MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, “CHP’deki “Değişim” Meselesi” açıklamalarda bulundu.
MHP'li Yalçın, "Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Genel Seçimlerin yapılmasından bu yana kamuoyunda CHP merkezli bir değişim tartışması deveran etmektedir. “Galip sayılır bu yolda mağlup.” mantığıyla, devamlı ve ısrarlı surette dönüp dönüp aynı bina okunmaktadır" dedi.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, “CHP’deki “Değişim” Meselesi” açıklamalarda bulundu. MHP'li Yalçın, "Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Genel Seçimlerin yapılmasından bu yana kamuoyunda CHP merkezli bir değişim tartışması deveran etmektedir. “Galip sayılır bu yolda mağlup.” mantığıyla, devamlı ve ısrarlı surette dönüp dönüp aynı bina okunmaktadır" dedi.
Açıklama şu şekilde;
Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Genel Seçimlerin yapılmasından bu yana kamuoyunda CHP merkezli bir değişim tartışması deveran etmektedir. “Galip sayılır bu yolda mağlup.” mantığıyla, devamlı ve ısrarlı surette dönüp dönüp aynı bina okunmaktadır. Peşin hükümlü algılarla bilgi eksikliğinden beslendiği için daha başından beri yanlış istikamette seyreden bu kısır tartışmaların, Türkiye’de kendi dinamikleri içinde neşvünema bulan asıl değişimin mimar ve aktörleriyle neticeleri hakkındaki gerçeklerin göz ardı edilmesine yol açtığı görülmektedir. Türkçemizde bugün yaygın olarak kullanılan; muhtelif mefhum, maksat ve olgunun yerini alan değişim kavramı da, geveze bir papağan gibi, yitirdiğimiz birçok kıymetin yerine konmuş ve tek başına millî hafızamızdaki bütün fikir ve bilgi kuşlarını kovmuştur.
Değişim sözcüğü; hançeremizi okşamakla birlikte boğazımıza duran susuz, tatsız ve başkalaşmış bir suni meyvedir. Birbirine yol göstermekle kalmayıp nüansları da yıldızlar misali aydınlatan bunca kelime ve tabirin sadece “değişim sözcüğüne” sığdırılmaya, hapsedilmeye çalışılması; âlimi mahkûm edip cahili iş başına getirmekten farksızdır. Bugünkü CHP merkezli değişim tartışmalarının da kısır, sığ ve muğlak olmasının arka planında; müstemleke tipi aydınların kelime iklimimizde kanat çırpan çok değerli gönül, bilgi ve dimağ kuşlarına reva gördüğü sürek avının derin izleri vardır. Dilimizin 1930’larda içinden geçtiği muhataralı süreçte Niyagara Şelalesi’nin adının “Ne yaygara!”dan geldiğini ispata çalışan, “hayat” gibi bin yılda dilimizin şifrelerine yerleşmiş kelimelerden kurtulmaya çabalayan dünün şakşakçı ve yandaş aydın takım gibi, bugünkü CHP’nin etrafını kuşatan tufeyliler ve yönetimi ele geçiren başkalaşmışlar da partiyi değişimin bütün sığlığında boğma gayretindedir.
Şimdi soruyoruz! CHP’de değişimden maksat, bir farklılaşma mı bir hâlden başka hâle geçişi ifade eden istihale midir, yoksa inkılap kelimesinin akrabası olan kalbetmek, yani partiyi yeni bir duruma getirmek midir? Veyahut tebdil-i kıyafet cinsinden bir dış görünüş ve vitrin değişikliği midir?
"Hakikat şudur ki CHP, kurucu refleks ve şifrelerini çoktan kaybetmiştir"
Hakikat şudur ki CHP, kurucu refleks ve şifrelerini çoktan kaybetmiştir. CHP’nin kendisi zaten bir siyasi tağyire(başkalaştırma, bozma) uğramış, resmen tagayyür etmiş yani başkalaşıp bozulmuştur. CHP’deki değişim yavelerinin gerisinde, bu partiyi siyaseten tebdil ve taklip etmek gayesiyle yıllardır operasyon üzerine operasyon yapan FETÖ’cülerin ufuneti, siyasi çürümüşlüğü yatmaktadır. Bütün bu hakikatler karşısında CHP’de değişim, mevcut genel başkanın değiştirilmesinden başka manaya gelmemektedir. Zaten partide ve kamuoyunda, sürekli mağlup bir genel başkan profilinin değiştirilerek yerine alternatif ve muhtemel adayların gündeme getirilmesi de bunun delilidir.
Bunun dışında CHP’ye dair değişim tartışmalarına hakikatte var olmayan anlamlar yüklemek, bu partiye tebeddül, inkılap veya istihale nev’inden siyasi, hukuki ve sosyolojik işlevler atfetmek, zavallı bir vehimden öteye geçmemektedir. Hiçbir etkinlik ve yetkinlikleri olmadıkları hâlde bir süredir CHP hakkında medyada ve bilhassa TV’lerde tefsir-i şerifte bulunan kifayetsizlerin CHP’deki tükenişi başka bir vaziyete tağyir veya tebdil etmeleri de mümkün değildir. Zira bu mevhum ve muhayyel elbise, özünü yitiren bir partiye beş numara bol gelmektedir.
CHP yanlısı medya ve aydınlar kamuoyunu cambaza baktırmaya çalışırken onları desteklemeyen çevrelerde bile gereğinden fazla bir alakayla CHP’nin mukadderatı tartışılmaktadır. Değişim tabirinin boyunduruğunda mahpus kalmış çok zengin ve muhtelif anlamları ifade edebilmek için biteviye aynı kelimenin ortak olarak kullanılması, münakaşa ve mütalaaların kısır ve verimsiz olmasına sebebiyet vermekle kalmayıp Türkiye’de son yıllarda yaşanan muazzam bir sürecin göz ardı edilmesine de zemin hazırlamaktadır.
Asıl konuşulup tartışılması gereken en önemli husus; gerek siyasette, gerek hukukta, gerekse sosyal dokuda tabii yoldan meydana gelen bir istihalenin, bir büyük inkılap ve tebeddülün, yani dönüşüm ve köklü değişimin 21. yüzyılı nasıl ilmek ilmek dokumaya başladığıdır. Her alandaki değişim, dönüşüm ve gelişim süreci diğerinden farklıdır ama birbiriyle de bağlantılı ve ilişkilidir.
Demokraside, siyasette ve yönetim sisteminde vuku bulacak değişimin gerçekleşmesi için, belirli dinamiklerin harekete geçmesi muayyen bir sürecin kendiliğinden gelişmeye başlaması, bu süreci destekleyen ve doğal ilerleyişle uyumlu adımların atılmış olması gereklidir. Ayrıca mahdut bir zümrenin, bir azınlığın veya muhalefetteki bir siyasi partinin değişim çabaları ve dönüşüm istekleri akim kalmaya mahkûmdur. Mesela yönetimde veya hukuki alanda değişim için öncelikle halk çoğunluğunun desteğinden güç ve ilham alan bir siyasi irade şarttır.
Demokrasilerde, arkasında millet ekseriyetinin bulunmadığı değişim hamlelerinin tahavvül imkânı ve gücü yoktur. Son dönemde politika, hukuk ve yönetim anlayışı başta olmak üzere Türkiye'de birçok alanda köklü değişim ve dönüşüm hamlesinin mimarı ve aktörü MHP ile Cumhur ittifakı olmuştur.
"Türkiye; değişen toplumsal yapı ve küresel anlayışa, gelişen dünyaya bigâne kalmamıştır"
Cumhur İttifakı tarafından Türkiye’de siyasi süreçlerin Cumhuriyet’imizin yüzüncü yılının dinamiklerine ve yirmi birinci yüzyılın şartlarına uygun devasa hamleler gerçekleştirilmiştir. Türkiye; değişen toplumsal yapı ve küresel anlayışa, gelişen dünyaya bigâne kalmamıştır. Gerek Türkiye’nin iç dengeleri, gerekse bölgesel ve uluslararası konjonktür, ülkemizi küresel bir güç olma rolüne adım adım götürmektedir. Bu süreçte, Türkiye’nin de siyaset anlayışından yönetim modeline, parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş bir zaruret olmuştur.
Türkiye’nin geçen yüz yıl zarfında değişen iç dengeleriyle bölgesindeki ve küresel ölçekteki konumu, çevik ve hızlı karar alan bir yönetim modelinin bir an evvel inşasını zorunlu kılmıştır. Meşruiyetini ve gücünü millî iradeye dayandıran yeni bir yönetim tarzının hendesesi ve hayata geçirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu bağlamda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin anayasal bir yönetim şekli olarak hayata geçirilmesi, Türk siyasi tarihinde atılmış büyük bir adım ve önemli bir dönüm noktasıdır.
Meşruiyetini Anayasa’dan ve tabiatıyla millet iradesinden alan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye'de 16 Nisan 2017 Referandumu'yla kabul edilmiş ve 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Bu yeni idare tarzı, kuvvetler ayrılığına dayalı başkanlık tipi bir hükûmet sistemidir. Yeni yönetim modeli, 2023 Mayıs’ında da yeniden halkın desteğiyle perçinlenerek ölümsüzleştirilmiştir. Türkiye’nin devlet telakkisinde olgunluk döneminin işareti olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli; milletimizin siyasi, hukuki, kültürel ve sosyal hayatına şekil veren büyük bir yönetim inkılabıdır.
Yeni idare tarzının iki fikir babası mevkiindeki isimlerden biri olan MHP Lideri Devlet Bahçeli, 2018 yılının Haziran’ında, “Yeni sistemle Cumhuriyet’in 3. evresine geçiyoruz.” tespitinde bulunarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişteki maksada dair şu önemli değerlendirmeleri yapmıştır:
“FETÖ ve kalıntılarıyla sürdürülen mücadele ve çevremizdeki ateş çemberi dikkate alındığı vakit, güçlü bir iktidarın ve güçlü bir Meclisin oluşması ve bazı kararların daha etkin ve verimli şekilde alınmasının yolunun açılması gerekiyordu.”
2016 Temmuz’unda, kendisinin başa getirdiği meşru iktidarın arkasında duran halk, FETÖ’cü darbecilere direnerek bu uğurda şehitler vermeyi göze almıştır. Bu sayede demokrasiye müdahale ve vesayet tesis etme gayretleri son bulmuştur. Geriye ise siyaset kurumunun devreye girerek halk iradesini sağlam ve günün şartlarına uygun bir nizama bağlama hamlesi kalmıştır. İşte MHP Lideri devlet Bahçeli’nin teklifi ve iktidardaki Ak Partinin kabulüyle hayata geçirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi böyle bir hayati hamlenin muhassalasıdır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi otoriter bir yönetim şekli değil; bilakis idarede ehil, kararlı, çözüm odaklı, hızlı, güçlü ve kapsayıcı bütünüyle sivil bir modeldir. O bakımdan Türkiye'nin 21. yüzyıl hedeflerine en uygun idare tarzı olarak halktan kabul görmüştür. CHP ise bütün bu tehlikeli dönemeç ve muhataralı süreçlerde tankların karşısında değil, içinde yer almayı tercih etmiş; millet iradesiyle iktidara gelen siyasetçilere “Sizi ben bile kurtaramam!” üslubuyla yaklaşmıştır.
CHP; politikalarını halkçılıktan vesayetçiliğe, müdahaleciliğe dönüştürmüştür. CHP halkın değil, tankın yanında yer almıştır. CHP; tahavvülü, istihaleyi, terakkiyi, tebdili, tebeddülü ıskalamıştır. CHP; Türk milletine mensubiyet şuurunu toplumsal barış ve kaynaşmanın çimentosu olarak gören ve Türk milliyetçiliğini yönetim anlayışına yerleştirerek fikrî, hukuki ve siyasi inkılapları aynı bakış açısıyla sürdüren Atatürk’ün bıraktığı bayrak yerine onun ölümünden sonra siyasi kodlarından sıyrılarak millî değerlerimizi inkârı yeğlemiştir.
"CHP, Türkiye’nin yüzyılının habercisi olan yeni yönetim inkılabını atlamıştır"
CHP; siyasette sıkça rastlanan, Türkiye gerçekleri karşısında üç maymunu oynama, rakiplerinin siyasi başarılarını yok sayma ve küçümseme anlayışıyla alildir. CHP, Türkiye’nin yüzyılının habercisi olan yeni yönetim inkılabını atlamıştır. CHP, Türk milliyetçiliğinin siyaset, devlet ve toplum hayatındaki dönüştürücü ve bükücü mevkiini görmezden gelmiştir. Hâlbuki Türk milliyetçiliği; Cumhuriyet’imizin vasıl olduğu siyasi, hukuki, kültürel, toplumsal dönüşüm, değişim ve intibahın en etkin unsuru olmuştur.
Değişim adı altındaki tartışmaların kaosunda boğulan CHP, Atatürk'ün bu partiye bıraktığı Türk milliyetçiliği mirasını terk etmenin öldürücü sancılarını yaşamaktadır. 2023 Mayıs’ındaki sandık aritmetiği göstermiştir ki seçimlerin sosyolojisini tayin eden en müessir unsur, Türk milliyetçiliğidir. Bu unsurun başat ve dominant aktörü de Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Türk milliyetçiliği denince mekânın ve davanın asıl sahibi olarak MHP akla gelmektedir. MHP; aziz milletimiz için bir beka teminatı, varlık güvencesidir. MHP; kurulduğu tarihten bu yana, Atatürk’ten tevarüs ettiği Türk milliyetçiliğiyle liderlik özelliklerini kurumsal kimliğinde mezcederek Türkiye’nin dönüşüm, değişim ve gelişime hamlelerinde aktif surette yer almayı başaran modern bir parti olmuştur. MHP; bugünlere şehitlerin verdiği büyük bir mücadeleyle, kanla, canla başla, alın teriyle gelmiştir.
Bilim adamlarını, sanatçılarımızı, siyaset erbabını ve bütün aydınları yapay değişim tartışmalarının ve “Muhalefet nasıl kurtulur?” cinsinden lüzumsuz sorularla vakit kaybetmek yerine, Türkiye’nin son yıllarda büyük bir dönüşüm ve değişim geçirerek geldiği bu yüksek seviyeyi, eriştiği siyasi yetkinlik ve toplumsal olgunluğu tartışıp üzerinde kafa yormaya davet ediyoruz. Türkiye’nin mevcut sorunlarının çözümüne ve Türkiye yüzyılının inşasına katkıda bulunacak asıl gündem konusu budur.