Değerli sanatçımız Ali Kınık’ın Galatasaray ve Fenerbahçe rekabetini çok güzel anlattığı ve ölçülü dostluğa da işaret ettiği eserinde şöyle sesleniyordu:
Bir yanda sevgi var, bir yanda sitem
Bir yerde sevinç var, bir yerde matem
Fenerli doğmuşsam benim mi hatam?
O cimbomlu, ben fenerli
O cimbomlu, ben fenerli
Bu nasıl kıskanmak, bu ne rekabet
Aşkların kuralı böyledir elbet
Bir an bak kavga var, bir an muhabbet
O cimbomlu, ben fenerli
O cimbomlu, ben fenerli
Kırmızı, lacivert ayırdı bizi
Sarıda bekledik birbirimizi
Bir maçı kaybetmek yıkar mı bizi?
O cimbomlu, ben fenerli
O cimbomlu, ben fenerli
O cimbomlu, ben fenerli
O cimbomlu, ben fenerli
***
Hafta sonu Galatasaray-Fenerbahçe maçı vardı. Galatasaray şampiyonluğunu ilan etmek için tüm hazırlıklarını yapmışken, Fenerbahçe Galatasaray’ı kendi sahasında 1-0 yenerek bunu engelledi. Şampiyon bu hafta sonu oynanacak maçlar sonrası belli olacak. Futbol bir spor müsabakasıdır. Yenmek, yenilmek, berabere kalmak her maçın üç ihtimalidir. Galatasaray-Fenerbahçe yıllardır büyük rekabet içinde olan kulüplerimizdendir. Birbirlerini kimi zaman yendiler, kimi zaman berabere kaldılar. Kavga, şiddet olmadan ortaya konan her rekabet zevk ve heyecan vericidir. Rekabeti güzelleştirende zaten budur. Fakat oynanan son maç öncesi ve sonrası futbolcular, kulüp yöneticileri arasında yaşanan şiddete varan kavgalar gerçekten büyük sorumsuzluk olmuştur. Fenerbahçeli futbolcu Mert Hakan Yandaş’ın maç öncesi başlattığı ve maç bittikten saatler sonrası bile sürdürdüğü futbolculara, hakeme, tribünlere tahrikleri, tacizleri, zorlama bulaşmaları, Fenerbahçe’nin Başkanı Ali Koç’un saatler sonra stadyuma gelip Galatasaraylı yöneticilerle sahanın ortasında ağız dalaşına girmesi ve kendi yöneticisinin boğazını öfkeyle sıkması, iki kulüp yöneticilerinin ve futbolcuların saha ortasında birbirine saldırması, Dursun Özbek’in olaylar sonrası ''Şimdi ben geldim, yüreğin yetiyorsa gel buradayım bekliyorum seni. Delikanlılığın varsa gel." diye meydan okuması gerçekten hiç yakışık almamış ve sadece şiddet atmosferine katkı sağlamıştır. Stadyumda bu şiddet manzaralarını gören taraftarlar, Türkiye genelinde kendi aidiyetine uygun kavga edecek taraftar aramıştır. Türkiye’nin birçok yerinde de kavgalar yaşanmıştır. Taraftarların üzerine araba sürüp ezeni mi, tekme-tokat dalanı mı, sopa-bıçak rastgele sallayanı mı ne ararsan vardı. Sağduyusunu kaybetmiş yöneticiler, futbolcular taraftarlara çok kötü örnek oluyor. Allah göstermesin şiddetin tansiyonunu artıran yöneticiler ve futbolcular yüzünden bir taraftar hayatını kaybetseydi ne olurdu, hiç düşündünüz mü?
Tribünde ve sokakta taraftar şiddetini önlemenin yolu önce kulüp başkanlarının, futbolcuların ve spor yorumcularının sağduyusundan geçer. Eğer onlar taraftarı tahrik eder ve şiddetli kavgaların destekçisi olursa kendi taraftarlarını kim zapt edecek?
17 Eylül 1967'de Kayseri'de oynanan Kayserispor-Sivasspor 2. Lig maçında taraftarlar arasında çıkan kavga, taşlama, panik, izdiham sonucu 43 vatandaşımız hayatını kaybetmişti. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel olaylar sonrası radyodan “Şuursuz tahriklerle devam ettirilmek istenilen bu hadisenin futbol tarihimizde tek kalmasını temenni ederim” açıklamasını yapmıştı. Günümüzde de şuursuz tahrikler, taraftarları büyük bir felakete sürükleyebilir. Geçmişten ders ve tecrübeler çıkarılmalıdır. Toplumdaki sosyal çürüme ve cinnet halini de dikkate alarak tüm spor kulüplerinin sağduyuyu elden bırakmaması gerekir. Futbolda şiddetin tetiklendiği şu günlerde, Galatasaray taraftarı olan bir yazar olarak düşüncelerim bunlardır.
KAYNAK TÜRKGÜN