UHA HABER MERKEZİ -
Kendi elleriyle kurduğu bu dev arşiv, sadece kitapların değil, bir ömrün de hikâyesini taşıyor.
Henüz çocuk denecek yaşlarda, ortaokul sıralarında başladı Faruk Yaman’ın kitaplarla olan yolculuğu. Babasının kütüphanesinde gezinirken duyduğu kâğıt kokusu, onun hayatına yön verdi. Babasından miras kalan 10 bin kitaplık koleksiyonun üzerine, yıllarca katıldığı müzayedelerden, sahaflardan, eski kütüphanelerden edindiği binlerce kitap eklenince ortaya Türkiye'nin en büyük özel kütüphanelerinden biri çıktı.
Bir Evin İçine Sığmayan Zenginlik
Zamanla yaşadığı ev kitaplara yetmemeye başlayınca, Melikgazi ilçesinde başka bir ev tutarak koleksiyonunu oraya taşıyan Yaman, evin salonundan mutfağına, odalardan koridorlara kadar her köşeyi kitapla donattı. Adeta kitaplardan bir dağ kurdu. O artık sadece bir okuyucu değil, kitapların koruyucusu, zamanın tanığıydı.
“Burası kitap tarlası gibi,” diyor Yaman, gülümseyerek. “Kokusunu alan bir daha çıkmak istemiyor. İnsanlar sahaflarda aradığı o eski sayfa kokusunu burada buluyor.”
Kapısı Herkese Değil, Bilime Açık
Yaman’ın bu dev kütüphanesi herkesin ziyaretine açık değil. O, kapılarını sadece tarihçilere, araştırmacılara ve akademisyenlere aralıyor. Her gelenle saatler süren sohbetler ediyor, aradıkları belge ya da eserin izini birlikte sürüyor. Onun için bu kütüphane yalnızca kitapların dizildiği raflardan ibaret değil; bilgiye ulaşan bir geçit, kültürle kurulan bir köprü.
Kent Hafızasını Yaşatıyor
Yaman, Kayseri'ye olan bağlılığını kitaplarına da yansıtmış. Kütüphanesinin bir odasını yalnızca Kayseri ile ilgili belge ve kitaplara ayırmış. Bu bölümde, başka hiçbir kütüphanede bulunmayan el yazmaları, Osmanlı dönemine ait belgeler ve nadide eserler mevcut. Yaman, bu bölümdeki kitapları "şehrin hafızası" olarak tanımlıyor ve onları gözü gibi koruyor.
En Büyük Korkusu: Sıçan ve Haşere
Yüz yıllık belgelerin ve kırılgan Osmanlı kağıtlarının korunması için özel önlemler alan Yaman, ilaçlamadan kamera sistemlerine kadar her detayı düşünmüş. “Sıçan ve haşere en büyük düşmanımız,” diyor. “Osmanlı belgeleri yumurta kağıdına basıldığı için bu zararlılar için adeta ziyafet sofrası. Bu nedenle hem doğal hem elektronik yöntemlerle sürekli koruma sağlıyorum.”
"Kitaplar Gözüm Gibi"
Yaman, hiçbir zaman kitaplarını satmayı düşünmediğini, her birinin kendisi için paha biçilmez olduğunu dile getiriyor:
“Kitaplar benim gözüm, kulağım gibi. Onlarsız bir yaşam düşünemem. Spor da yapabilirdim, pul da biriktirebilirdim ama ben en zor olanı seçtim. Türkiye’de bu işi bu ölçekte yapan çok az insan var.”
Okuduğu Kitap Sayısını Bilmiyor
Yaman, şimdiye kadar kaç kitap okuduğunu bile hatırlamıyor. “Sayısını tutmadım, çünkü okumak benim için bir görev değil, bir yaşam biçimi,” diyor. Bazı kitapların sadece belirli bölümlerini okuduğunu, ama her bir eserin ona farklı bir pencere açtığını ifade ediyor.
Yalnız Değil, Kitaplarla Beraber Mutlu
Faruk Yaman, üç çocuk babası. Çocuklarını okutmuş, ailesiyle mutlu bir hayat kurmuş. Ama en büyük mutluluğu hâlâ rafların arasında, sayfaların arasında yaşıyor. Kitaplar arasında geçen zaman onun için en kıymetli anları barındırıyor.
“Buraya gelen dostlarımla kitapların arasında saatlerce sohbet ederiz. Her kitap, yeni bir konu açar. Bu da benim en büyük keyfim.”
Faruk Yaman’ın kitaplarla örülü hayatı, yalnızca bir koleksiyondan ibaret değil. O, geçmişle bugün arasında bir köprü kuran, gelecek kuşaklara kültürel bir miras bırakma gayretindeki bir bilge. Onun hikâyesi, okumanın yalnızca bireysel bir uğraş olmadığını, aynı zamanda topluma karşı duyulan bir sorumluluk olduğunu hatırlatıyor.
"Kitapların Efendisi Faruk Yaman’a"
(Kayseri’nin sayfalarında dolaşan bir şiir)
Bir ömür kurdu sessizce,
Sayfaların, harflerin izinde.
Kayseri’nin taşında, toprağında
Tarih gibi durdu kelimesinde.
Babadan miras bir kitap sevdası,
10 binle başladı, büyüdü zamanla.
Her kitap bir hatıra, her satır bir dua,
Gözü gibi baktı hepsine, her ana.
Ev değil artık, bir kitap harmanı,
Duvarlar dile geldi, raflar ağladı.
Mutfaktan tarih fışkırır, salondan şiir,
Odanın biri Kayseri’ye tahsis: geçmişin izidir.
70 bin kitapla konuşur geceleri,
Bir Osmanlı belgesi gibi saklar düşlerini.
Sahafların tanıdığı, müzayedelerin konuğu,
Kitap kokusu bastırır, unutturur her duyguyu.
Dışarıdan gelen sorar: "Ne bu zenginlik?"
Cevap kısa ve net: “Ben kitaplarla varım.”
Bir kitap bir çınar gibi dikilir rüyasında,
Faruk Yaman yaşar, sayfanın ardında.
Kayseri’nin sesi olur, eski bir yazmada,
Bir ferman, bir berat, bir gazete sayfasında.
Unutulmuş bir mektubu, sönmüş bir mürekkebi,
Hayat verir tekrar, tarih olur nefesi.
Kitaplar için kurdu surlar gibi bir sistem,
Haşereye karşı tablet, fareye kamera önlem.
Bir yanda yedi ülkenin kültür ataşesi gelir,
Diğer yanda kütüphanede bir dostla sohbet serilir.
Bu sevda satılmaz, pazara düşmez,
Bu servet altın değil, kıymeti ölçülmez.
Kitap onun gözü, kitabı kulağı,
Yaşam dediğin bu: harf harf bir dua.
Haber: REMZİ YILDIRIM