Özlem, insanoğlunun özellikle kendisine birde sevdiklerine açılan kocaman bir pencereden ibarettir.
ADANA (UHA) -
Özlemek... Bir kelimeden öte bir varoluş hali. İnsanın kendi özüyle buluştuğu, yüreğinin derinlerinde bir eksiklik hissettiği, kimi zaman yarım kalmış bir cümlenin sonunu beklercesine, kimi zaman da vuslatı arayan bir yolcunun sessiz çırpınışı gibi. Özlem, insanın hem kendine hem de sevdiklerine açılan bir penceredir.
Özümüzle şekillenir her özlem. İnsan sevdiğini özler; bir dostu, bir sevgiliyi, vatan toprağını, bir fincan çayın beraberindeki sohbeti. Her biri, öz dediğimiz o kutsal çekirdeğe kazınmış hatıralardan ibarettir. Zira özlemek, insanın sevebilme kapasitesinin bir yansımasıdır. Sevmeyen özlemez; çünkü özlemek, eksik kalmış bir sevgiden doğar. Bu yüzden özlemin kendisi bile aslında bir şükran vesilesidir. Özlediğimiz her şey, bir zamanlar bizim için ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatır.
Bir düşünün, bir çocuk annesini özler. Sadece fiziksel bir varlığa duyulan ihtiyaç mıdır bu? Hayır, daha fazlasıdır. Bir çocuğun annesini özlemesi, şefkati, sıcaklığı, korunaklı bir dünyayı arzulamasıdır. Bir genç, memleketini özler. Burada aradığı şey sadece doğduğu topraklar mı? Hayır, anılarla yoğrulmuş o eski günler, çocukluğunun masum neşesi ve yitip gitmiş bir zamandır.
Özlem, özümüzden bir parçanın yavaşça eksilmesi gibidir. Bir dostun uzun zamandır duyulmayan sesi, bir sahil kasabasının rüzgârı ya da uzaklarda kalan bir yaz gecesi... Her biri özümüzden bir iplik çeker ve yerine hasreti bırakır. İşte bu yüzden özlemek, insanın içindeki boşlukları fark etmesidir. Bu farkındalık, kimi zaman derin bir hüznü beraberinde getirse de aslında ruhumuzun olgunlaşması için gerekli olan bir derstir.
Ancak özlemin bir de tamamlayıcı yanı vardır. İnsan özlemle özleşir, özüyle yeniden buluşur. Zira özlemek, aynı zamanda bir bağ kurmaktır. İnsan, sevdiğini özlerken kendisini o sevgiye daha yakın hisseder. Vatanını özleyen bir gurbetçi, özlem sayesinde o topraklarla bağını asla koparmaz. Sevdiğimiz insanları, anılarımızı ya da yaşadığımız güzel zamanları özleyerek aslında onlara duyduğumuz değeri tazeleriz. Özlem, yüreğin tarlasında sevgiyi her gün yeniden eker.
Ama ya özlemi kaybedersek? İşte o zaman tehlike büyüktür. İnsan neyi özlemeyi bıraktıysa, ondan uzaklaşmıştır. Vatanını özlemeyen, ruhunu başka diyarlara kaptırmıştır. Sevgilisini özlemeyen, aşkını kaybetmiştir. Dostlarını özlemeyen, yalnızlaşmıştır. Özlemin bittiği yerde, bağlar çözülür, duygular silikleşir ve insan özüyle bağını koparır.
Bu yüzden özlem, sadece bir duygu değil, bir rehberdir. Bizi kendimize ve hayata bağlayan bir köprüdür. Özlediğimiz şeylerin izini sürmek, özümüzü yeniden bulmaktır. Öyleyse her özlem bir fırsattır. Bir yitiği bulma, bir eksikliği tamamlama ve hayata yeniden sıkıca tutunma fırsatı.
Bugün neyi özlüyorsanız, işte o şey sizin özünüzdür. Bir dostun yüzü, bir annenin sesi, bir çayın sıcaklığı, ya da memleketin kokusu... Her biri sizi siz yapan değerlerin bir parçasıdır. Özledikçe sevin, çünkü özlem, sevebilmenin en saf halidir.
Ve unutmayın, özlem olmasaydı, vuslatın kıymetini bilemezdik. Özlem, bekleyişi kutsallaştırır, kavuşmayı bir bayram haline getirir. Bu yüzden özlem, ne bir ayrılığın acısı ne de bir uzaklığın yasıdır. Özlem, sevginin en derin yankısıdır.
Özünüzü kaybetmeyin. Özleyin, sevin ve her eksiklikte kendinizi bulmanın tadını çıkarın. Çünkü insan, özlediği sürece insandır.
Haber: REMZİ YILDIRIM