Her yıl 10-16 Mayıs, Dünya Engelliler Haftası olarak anılıyor. Bu hafta bir kutlama değil, bir muhasebe, yüzleşme ve bakış açısını yenileme zamanı olmalı. Ne yazık ki, toplum olarak engelli bireylerin yaşam koşulları, fırsat eşitliği ve erişilebilirliği konusunda hâlâ duyarsızız. Hele ki büyük bir yıkımın ardından ayağa kalkmaya çalışan bir şehirde bu konuların gündeme bile gelmemesi daha da acı.
Yeniden inşa sürecinde “Adıyaman ayağa kalkacak” sözü sıkça dillendiriliyor. Ancak bu söylemin ayakları yere basmıyor. Çünkü sadece sağlam binalarla değil, adil ve kapsayıcı bir şehirle ayağa kalkılır. İşsizi, evsizi, yoksulu, engellisi hesaba katılmadan yapılan büyük işler, eksik kalmaya mahkûmdur.
Bugün Örenli ve İndere gibi konut alanlarında erişilebilirlik ne durumda bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Bu şehir, yerinde dönüşümle yeniden kurulur gibi yapılırken, erişilebilirlik hiçbir zaman öncelik olmadı.
Oysa şunu sormak gerek: Neden hâlâ “Engelsiz Adıyaman” üzerine bir çalıştay yapılmadı? Neden konunun uzmanlarıyla bir yol haritası belirlenmedi? Neden bir Protez Merkezi kurulmadı?
Bu şehir yeniden inşa edilirken, yolu, kaldırımı, okulu, camisi, çarşısıyla engelsiz bir şehir olarak inşa edilmeliydi. Bu ne daha fazla masraf ne de teknik bir imkânsızlık gerektirir. Sadece vicdan, planlama ve irade gerektirir.
6 Şubat depremleri Adıyaman’da binlerce can aldı, on binlercesinin hayatını değiştirdi. Bedenler kadar ruhlar ve umutlar da enkaz altından çıkmaya çalıştı. Deprem sonrası engelli bireylerin sayısındaki artış ise görmezden gelinmeyecek kadar ciddi. Bu gerçek, şehir planlamasında erişilebilirlik konusunun artık ertelenemeyeceğini gösteriyor.
Yeni yapılan binalarda rampalar hâlâ sadece estetik bir detay gibi görülüyor. Standartlara uymayan eğimler, işlevsiz asansörler, görme ve işitme engelliler için düşünülmemiş alanlar, toplu taşıma araçlarında erişimsizlik... Kaldırımlar ya yok, ya da yüksek, dar, işgal altında veya araç parkı hâline getirilmiş.
Bu şehir, engelli bireyleri bırakın, engelsiz bireylerin bile rahatça hareket edemediği bir şehir hâline geldi. Adıyaman’da yan yana yürümek bile bir lüks. Depremden önce “Ailemle arka arkaya dizilmeden, bir kimseye çarpmadan yürüyebileceğimiz bir yol olsa” diyordum. Dua niyetine mi geçti, bilmem, kendimi başka bir şehirde buldum.
Adıyaman, bugün aşılmaz yollar şehri. Tekerlekli sandalye kullanan biri için bu şehirde bir yere gitmek imkansız. Hala imar, erişilebilirlik açısından düşünülmüyor. Erişilebilirlik, sadece teknik değil; ahlaki, vicdani ve toplumsal bir sorumluluktur.
Depremin yaraları betonla değil; adaletle, herkes için planlanmış bir yaşamla sarılır. Yeni Adıyaman; sadece sağlam değil, kapsayıcı ve adil olmak zorundadır.
Şimdi kendimize soralım:
Yeniden inşa ettiğimiz şehir, gerçekten herkes için mi?
Yoksa birilerini yine görmezden gelerek imar edilmeye devam mı edilecek?
Unutmayalım: Gerçek dönüşüm, en dezavantajlıyı düşünerek başlar.
Adıyaman, elden ayaktan mahrum kalanlara verdiği değer kadar ayağa kalkacaktır.