HALİL İBRAHİM BAYRAM


Adıyaman’ın İl oluşunun 64.Yıl dönümü Anısına..                                          

BİR DEMET HAYAT                                                                           


(Gurbette bir Adıyamanlı-Mustafa ÇETİNKAYA)

“Hayat bir tiyatrodur, tiyatro da bir Hayat”

Ben Adıyamanlıyım,Hısn-ı  Mansurlu..

HISN-I MANSUR’DA;                                                                                                                                            

HASAN MEKKİ  ÇIKMAZI’NIN kerpiç bir damında doğmuşum..

İlk,babam beni almış kucağına,kulağıma –Mustafa!!.Demiş..

Anama sorarsan,                                                                                                                                                        

KARAKIŞ MI, ZEMHERİ Mİ der,bilemem..

Ama ben, nedense;                                                                                                                                                          

Bağbozumu ” KERGAH” zamanı KUŞLUK vakti;                                                                                                                         

Bir “MİŞMİŞ ağacının gölgesinde” doğduğumu düşlerim...

Hangi yıl doğduğum pek belli değil;

Çabuk askere gideyim diye,

Büyük yazdırmışlar kütüğe..

Hem o zamanlar- tarihin ne önemi vardı ki;

Ha BEŞ YIL ÖNCE, ha BEŞ YIL SONRA….”

Ben Hısn-ı Mansurluyum,öz Adıyamanlı..

Ne sandın beni?

Hısn-ı Mansurun sevdasıyla sevdalı;

“Hocaömerli’yim;Eskisaraylı-Musallalı,-Kalalı,

Harharlı-Sıratutlu-Yenipınarlı-Maralı!”

Ben  de  buralıyım gülüm,buralı..

Sizden biriyim..

Çekinmeden-gelin Sarın beni

Sizden ne farkım var sanki?

Bakmayın yüzümün parlaklığına,

Kanmayın ellerimin nasırsızlığına;

Bu parlak yüz “çileli” ömrümün başka adıdır,                                                                                                                                     

Bu nasırsız eller “memleket” hasretimin  canlı şahididir..                                                                                                             

 

Bakmayın öyle! Çekinmeden –yaklaşın-yanaşın;

Ben bir muammayım;                                                                                                                   

Çileyle yoğrulmuş hayatın özüyüm ,taa kendisi....

Bazen-kuytu köşelerde uğur böceği,

Bazen ıssız dağ başlarında bir kır çiçeği;

Ellerinizi kanatmadan –çalılar arasından alın koklayın..

Açıp-okuyun, tanıyın beni;                                                                                                                                                                                                                                                   Şafak’ta yollarda açılır gözüm;

Yüzüme vurdukça ZEMHERİ Yeli,

Çalışır bedenim-tutuşur Közüm,

Silaha (KOY) veren-FİŞEK misali..

 

Yürür ayaklarım tutar ellerim;

Uzanır ÇÖLLERE sarar-VİSALİ,

Yerlere/Göklere sığmaz hallerim;

Nimete(DOY)veren-UŞAK misali..

 

Emeğe aktıkça ALNIMIN TERİ;

Rahmet ve bereket olur bedeli,

Boy verir ürünüm sarar her yeri;

İnsana (SOY) veren-KUŞAK misali..

 

Sebile gelince ekmeğim-aşım;

Gaipten uzanır bana-DOST ELİ,

Sanki göğe değer bu dertli başım;   

Hasada (BOY)veren-BAŞAK misali;

 

İNSANI sardıkça emeğim/varım;

Gezinir Üstümde-bir SEBİL yeli,

O zaman serilir GÖNÜL ambarım;

Hünkara (TOY) veren-DÖŞEK misali..

 

Paylaştıkça NUR’A gark olur tenim;

Devinir gönlümde bir hasret seli,

Vuslata ram olur ruh-u bedenim;

Maşuka(KAY)veren-AŞIK misali..

 

Ahh!

BENİ BENİM GİBİ OLANLAR ANLAR…..

 

Ben Adıyamanlıyım, Hısn-ı Mansurlu;

Çocukluğumda az mı içtim “AYRAN ÇORBASI”,

DELEME çevirdim KIRNAP ipiyle,

Hem “ÇELİK-ÇOMAK, MİSKET” oynadım,

HACI AHMEDİN DÜZÜ’NDE  “cirit” seyrettim..

 

Ne sandın beni?

KUBBEZİ peşinde az mı koşturdum                                                                                                            

HASAN MEKKİ sokağında düşüp-kalkarak..

 

Dinleyin! Dinleyin de anlayın..

Ah!! O yıllar..

Gözü çıkası,bir türlü geçip-gitmeyen,

Kıtlık, yokluk, yoksulluk yılları!

Üstümüzde “KAYSERİ BEZİ’NDEN” bir fistan;…

Her yanımız yara-bere içinde,                                                                                                             

Gözlerimiz çapaklı..

Ayaklarımız çır çıplaktı...

Anam  kırmızı bir iplik bağlardı ayak parmaklarıma “TILSIM” diye;                                                                   

Ki-Taşlara değerek-kanamasınlar..

 

Ah!! O yıllar;

Mert’i-namert’e,dostu-düşman’a eğdiren

Çileli yıllar..

 

O yıllarda ben;

Bazen “BERİ KÖPRÜSÜ’NDE” ürkek bir serçeydim;

DELLEK ve ZAĞLA’NIN suyundan içen..

Bazen YEDİ KARDEŞ’TE  yar’dan geçendim;

Memleket üstüne türküler yakan..

 

Bizim de;

Bağımız-bağçamız vardı;

Harmanda “GEM’LERE” ben de binerdim,

Sokağımızın başı uzun ve dardı;

Çalı/çırpıyı duvara sürer-girerdim..

 

Hatırlarım;

 Emmi’min,bir  “İNGİLİZ ŞALVARI” vardı,

Üstüne giyerdi beyaz bir MİNTAN,

Elinde “KEHRİBAR TESPİH” parlardı,

Ayağında kırmızı bir çift YEMENİ,

Emmim de “ŞATAFAT’A” çıkardı hani..

 

Ben Hısn-ı Mansurluyum,öz Adıyamanlı..

Anlayın beni;…

Ben de böcek dolu kuyulardan su içtim SİTİLLER’LE,                                                                            

Ben de Geceleri-babamdan “KELLE VURMA HİKAYELERİ” dinlerdim,

DAM’DA yıldızları seyre dalarak.

Abdulgani Baba Türbesinde “KEL KÖFTE” yerdim,

Bibim gilde  Şillige pekmez  sererdim..

 

Beni böyle görün;

Beni benden sorun..

 

Ahh..

İlk kez musallada ,bir bayram günü;

Gördüm BONCUK’U,Seyrettim CAMBAZ’I..

İçimde bilemediğim duygular yeşerdi;

Beni bana döndürdü.. .

 

Birgün atladım “MUHLİS’İN BUSİNG’İNE” ,

Gidiş o gidiş..

………………..

Artık her şey gerideydi;

KEL ŞÜKRÜ’DE “yemek” yiyemeyecek,                                                                                                                            

KAHVECİ MUSA’DA “çay” içemeyecektim.

Ah!!

Pirin Havuzunda yüzemeyecek,                                                                                                                 

Ne Hıdrellez, ne de Sultan Nevruz’da;                                                                                    

“NAKIBIN HAVUZU’NDA” gezemeyecektim..

 

Artık!

ÇEŞME LÜLLÜKLERİNE ağzımı dayayarak-Su içemeyecektim kana kana;

Yeni pınar’da, Hoca Ömer’de, Ulu cami’de,                                                                

Ve ..Eski saray- Çınar dibinde..

 

Neyleyim ki-içimdeki ateşi söndüremedim;

Gurbet ateşini sıla hasretine sardım- düştüm yollara..

Çağ-çağ aştım,diyar diyar koşup-dolaştım, hayallerimin peşinden..

Delikanlılık işte;

İSTANBUL’A gidecek, kurtulacaktım..

 

Aha gurbetteydim artık!

ABOPAŞA DERESİ,MICIR, KABALTI” her şey her şey gerideydi şimdi;

Ahh!Gençliğim Eyvahh..

 

Bir deryaya dalmıştım tarifsiz duygular peşinden..

İstanbul sokaklarını arşın-arsın nakşettim gönlümün umman sahnelerine..

İstanbul sokaklarında ,

Öylesine bir hayatın cenderesinden geçtim ki;                                                                                                                                                                                  

Hamdım,toydum- piştim;YUNUSVARİ,ben-ben oldum..

Geçti ömrümüm üç çeyreği İstanbul sokaklarında;

On üç çocuk doğurmuş bir Ana’nın hali gibi,

Okudum ,derledim,topladım-köm,köm ettim,

Karıncalar gibi düştüm yollara;

Dağ dağ aştım,

Arayıp/bulmak,Adam olmak, beni- ben  etmek için.

 

Ben Adıyaman’lıyım,Hısn-ı Mansurlu..

Hısn-ı Mansurun garip ve bi’kes çocuğu..                                                                                                  

Bir gün olsun MODA’DA balık yemedim,

BOĞAZİÇİ’NDE sevdalanmadım;

Ben Adıyaman’ı düşünen bir ORHAN VELİ’YDİM;.

Gönlümde hicran ateşinin közleri,

Kadehlerimde sahnelerin izleri vardır..

Yoruldum artık; bıktım-usandım,

Sıla hasretiyle kavruldum, yandım, bittim.

Gurbet ateşiyle aş olup-piştim.

Hiç kimsem yok,yalnızım-yapayalnız..

 

Başıma çöken yalnızlık kabusuyla beraber

Geri döndüm, aranızdayım artık…

 

Kulaklarımda YEDİTEPE’DEN yükselen bir ezan sesi,

Ensemde “KERTİLLİ HOCA’NIN tatlı nefesi..

Aha geri döndüm;

Gelin yaklaşıp- yanaşın, sarınıp-tanışın…

.

“ŞAİR değil, AKTÖR değil, FİLOZOF!”  değilim,

“Bir AKİF,Bir HAYAM, Bir YUNUS!”, hiç değil..

Kim bilir;

Belki bunların meczinden oluşmuş bir karışım gibiyim..

 

Beni benim gibi görün, Beni benden sorun:

Ben bir terkibim kadehlerdeki,

İçin-alışın..

Ben  BİR DEMET HAYATIM;

Açın-bölüşün

(İ.Halil BAYRAM-Mayıs-1998-Adıyaman)