Arabeskin babası Ferdi Tayfur’un vefatı, yalnızca arabesk dünyası için değil, bu ona derin bağlılık hissedenler için de büyük bir kayıp oldu. Allah rahmeti ile muamele eylesin. Onun ardından bir konser videosunun viral olmasıyla birlikte birçok kişi, Ferdi Tayfur’un aslında Besnilli hemşehrimiz Ferdi Tayfur TURANBAYRUT olduğunu öğrendi.
Bu bilgi, arabesk müziğin duygusal ağırlığının Adıyaman topraklarıyla olan bağını bir kez daha hatırlattı. Biz, acıyı sadece bir his olarak değil, bir yaşam biçimi olarak içselleştiren coğrafyanın insanlarıyız. Ağıtlarımız düğünlerimizde bile yankılanır; halaylarımız, hüznü ve sevinci bir arada yaşar.
Arabesk müziğin doğduğu ve beslendiği sosyal zemin, bu toprakların ortak hikâyesidir. Ekonomik dalgalanmalar, toplumsal kimlik çatışmaları, köyden kente göç ve sınıfsal ayrışmalar, arabeskin filizlendiği en verimli topraklardı. 1960’lı yıllarda Adnan Şenses, Orhan Akdeniz, Ahmet Sezgin gibi isimlerin Arap müziği motiflerini Türkçe şarkılarla harmanlamasıyla arabesk ortaya çıktı. Ancak bu müzik türü, basit bir taklit ya da uyarlama değildi. Arabesk, insanların çektiği acıları ve hayata bakışını sanatsal bir forma dönüştürdü.
Arabesk müzik, özellikle kent yoksulluğunu ve aşk acısını merkezine alan gençlerin sesi oldu. Onlar için bu müzik, yaşanmışlıklarının bir yansıması ve kaderle kavgasının ifadesi haline geldi.
Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses ve Orhan Gencebay gibi sanatçılar, acının melodisini geniş kitlelere taşıdı.
Adıyaman gibi duygusal ağırlığı fazla, yüksek olan şehirlerde arabesk, sadece bir müzik türü değil, bir yaşam biçimi formuna dönüşmektedir.
Ancak arabesk, duygusal yoğunluğuyla birlikte kırılganlık ve öfke gibi hisleri de besleyebiliyor. Bazen kişinin kendi içine kapanmasına, bazen de öfkesini dışa vurmasına neden olabiliyor. Bu noktada, sanatın birey üzerindeki etkisinin ne kadar güçlü olduğunu yeniden hatırlıyoruz. Arabeskin uyandırdığı karamsar ve sert duygular, toplumda yıkıcı etkiler bırakabileceği gibi, onu anlamlandırmak ve doğru bir şekilde yönlendirmek de mümkün.
Halk Müziği, İlahiler, Şiir ve Marşlar ve özgün müzik arabesk müziğinin ağırlığına tek çaredir.
Arabeskin duygusal yoğunluğuna karşın, halk müziği, ilahiler ve marşlar gibi türler insanlara daha naif, huzurlu ve idealist bir dünya sunar. Adıyaman’ın güçlü halk müziği geleneği ve manevi zenginliği, gençlerimizi daha yapıcı bir kültürel anlayışa yönlendirebilir. Eğitim sisteminde, öğrencilerin duygusal dünyalarını zenginleştirecek müzik türlerine daha fazla yer verilmelidir.
Deprem felaketleri, ekonomik sıkıntılar ve toplumsal buhranlar, gençlerin dünyasında yeni arabesk formlarının doğmasına zemin hazırlayabilir. Çünkü arabesk, buhranlardan beslenen bir türdür. Arabeskin taşıdığı duygusal ağırlık, yapıcı bir şekilde ele alınırsa bireyleri güçlendirebilir. Bunun yoluda Adıyamanda eğitim ve kültür çalıştayları yapmak ile sorumlu sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri yoluyla mümkündür.
Bu bağlamda, Adıyaman gibi şehirlerde eğitimcilerin ve kültür kurumlarının rolü kritik bir önem taşır. Arabesk yerine, halk müziği ve manevi melodilere yönelmek, gençlerin daha umutlu ve üretken bireyler olmasına katkı sağlayabilir.
Sonuç olarak, Adıyaman’ın topraklarından beslenen bu derin duygusal miras, doğru bir şekilde değerlendirildiğinde toplumumuz için bir zenginlik kaynağı olabilir. Bu zenginliği, hem geçmişin hüzünlü melodilerini hem de geleceğin umut dolu nağmelerini harmanlayarak yeni kuşaklara taşımak en büyük görevimizdir.
Not: Akıllı tahtada arabesk müzik açan arkadaşım, yapma...