Tuğba Gündüz

Tarih: 09.02.2025 20:28

AGİRKETİYE DILE SEMSURE

Facebook Twitter Linked-in

Azrail’in kapıda beklediği seher vaktinde

Nemrud'un ateşi gibi yürekleri yaktı,

Altı Şubat'ın dört on yedi vakti.

Elinden şekeri alınmış şımarık çocuk gibi

Yerin kızıl göğe değdiği dakikada,

Yelkovanın akrebe küstüğü anda,

Adıyaman kıyameti yaşadı.

 

Uyanın uyanın, ananız sallamıyor beşik gibi yerleri,

Gök yarıldı yerin doğum sancısına.

Evinizin nakliyesi olmasın narin bedenleriniz.

Tükendi o an saniyeler, çareler...

Kucakları boş kaldı anaların.

Yorgun bedenleriyle uyanamadı babalar.

Beşikteki bebeğin emziği kayıp,

Bulacak anası saklanmış. 

 

Gök kızıl, karanlık odalarda evin kapısı kayıp.

Üşümesin evladım diye üstünü örten analarımız,

Şimdi buz gibi duvarların altında üşüyor.

Terliğinin ucu, sırtını dayadığı duvarın altında kaldı.

Acısı sözcüklerin yürekte taştığı zamanda

Ruhlarımız akrebin ucunda kan damıtıyor.

Dilin korktuğu, gözün yakarak akıttığı yaşlarda kaldı.

 

Ölmemek yaşamak mı oldu?

Bizim sevdamız masal oldu ezelim,

Birkaç saat önce eline kınamız yakıldı.

Gelinimin avucunda enkazların cılgası olmuş

Kefende izi kalmış elzemim.

Yârim, ben sarılmadan toprak sardı her bir tarafını.

O beyazlara sarıldı, benim yüreğim karalar bağladı.

Gülümse çekiyoruz dedikleri fotoğraflarımız kayıp.

Elime aldım bir parça altında kaldığın enkazlardan,

Kokladım durdum gülümü koklar gibi.

Yüreğim şu gurbetliğe alışmadı.

Göçmen kuşlar gibi göçler ettim de yine de alışamadım.

 

Temellerin sağlamlığı bize zindan olunca anladık

Ne kadar çaresiz kaldığımızı.

Kızım bana sesleniyor:

Karanlıktan çok korkuyorum,

Ölmek istemiyorum baba bul beni!

Dağlarda tüneller açıtın da

Kızının üzerinden bir parça kaldıramadın.

Hâlbuki akşam sarılmıştın, saçlarını okşamıştın.

Şimdi saklambaç oynuyorsunuz sanki.

O kadar sıkı saklamış ki buz gibi betonlar.

Kaldıramıyorsun ucundan bir parça, 

Kara bir delikten hayat bulmaya çalışan yürekler vardı,

Karanlık çıkmaz sokakların görünmeyen kısmında.

Sesleri göğe yükseldi saklandı sanki.

 

Tuğba’nın kalemi kayıp yüreklerin acısını yazamaz.

Satırların arasında kan var, donmuş.

Acılar balyoz gibi yüreğimize vuruldu.

Yağmurlar yıkılmış hayallere vurdukça 

Kokularını sakladı, acısı yaktı yürekleri.

Her bir tarafa savrulmuş hatıralar yıkık bir şehirde.

Uyuduk, uyanamadık.

Yıkılışların altında donarak kavruldular.

Bin bir geceye savruldu sancıları,

Tren vagonları gibi dizilmişti sanki enkazlar.

Gökyüzü acılara yorgan gibi sarılmış ağlıyor,

Yerlere kanamış hayallerin acısı sinmiş.

Güneş dondu, ısıtmıyor yürekleri,

Yanımıza, yörüngemize bakamadık yurdum dediğimiz yerde.

 

Hüznün başkenti gibi bu memleket,

Küstük hayata, içimizde kırgın hevesler kaldı.

Konuşsak acıyor, sussak kanatıyor,

Göç vakti geldi sanki.

Kimini toprağa, kimini yüreğe gömdük.

Öyle canlar yandı ki dünyada

Yüreklerin acısının yanından geçilemedi.

Bir zamanlar o kadar hayat doluydu ki bu şehir,

Şimdi enkazlarda kim kaldı diye soruyoruz.

Kuşlar göğün maviliğine küstü sanki uçup gitmişler.

Yanık türküler kaldı bize giden canların ardından…

Viran oldu bu şehirdeki yürekler…

Ben sana hiç kavuşamadım Adıyaman… 

Hayatlar biter, yılları kaybolur.

Bu şehir biter, yolları çöker bu şiirle!

Aşklar biter, vedalar öbür tarafa kalır…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —