Dünya fani, insan fanidir.
Sadece, biraz bu durakta duracağız ve sonra ebedi olan mekâna doğru yolculuk yapacağız.
Yolda kalanlar olacak, varanlar olacak.
Şek ve şüphe yok ki doğduk, yaşadık ve öleceğiz.
Kimse aksini iddia edemez.
Her canlı ölümü tadacak, ölüm şerbetini içecektir.
Türlü ölüm şekilleriyle emaneti Hâkim-i Mutlak’a teslim edecektir.
Şimdi size “insan kaç defa ölür?” diye bir soru sorsam; “bu da soru mu yani, tabi ki bir defa” diye cevap vereceksiniz.
Doğrudur, her canlı bir defa doğar, bir defa yaşar ve bir defa ölür.
Peki, “siz şimdi ikinci defa doğdunuz” desem, “olur mu öyle şey!” diyeceksiniz.
Olur, olur.
Şöyle bir düşünün bakalım, hem de derinden.
Depremden sonra, ölmeyenlerden hanginiz ikinci defa yeniden doğup, dünyaya gelmiş gibi olup, yeniden faniliğe “merhaba” demediniz ki?
***
Yıllar boyunca, şehir yerleşkesinin doğru olmadığını konuşur dururduk.
Birinci sınıf tarım arazisinin işgal edilmesinin yanlış olduğundan bahsederdik.
Bir an önce, şehrin kuzeyde bulunan Karadağ mevkiine yoğunlaşması gerektiği söylenirdi.
Şehrin, tarımda ihtiyacını karşılayabilecek derecede verimli bir alana yapılanması, ileride büyük bir risk olacağı kanısı hâkimdi.
Söylenirdi söylenmesine de, mahalli idareler bir türlü şehirleşmeyi o alana taşıyamadılar, yönlendirmediler.
Ziraata elverişli, tarımda ki ihtiyacı karşılayabilecek verimli ve kaliteli topraklara yapılar dikerek, âdeta betonlaştırdılar.
Ta ki asrın felaketi olan depremle yüzleşene kadar.
Bir gece ansızın, her şey ters düz oldu.
A’dan Z’ye dağıldık, darmadağın olduk.
Belki de doğa “bizden intikamını mı aldı” diye düşündük; ama artık olan olmuştu.
Şehrin çoğu yerle yeksan olmuştu ve artık Karadağ mevkiine yerleşme zaruriyeti doğmuştu.
Tarım arazilerinin işgaline ilaveten, şimdilerde yepyeni bir şehir çıktı ortaya.
“Acaba istenen mi oldu, beklenen mi oldu, yoksa mecburiyet mi?”
Ama rezerv alanı olan bir şehir çıkıyor/ çıktı ortaya.
***
Ülkenin en büyük inşaat şantiyesinin bitimi yaklaştı.
Yeni, yepyeni bir şehir çıktı ortaya.
Şehrin üstünde duran, farklı bir hava veren, yepyeni bir süliet oluşturan, müthiş bir estetik katan, belki de çok önceleri olması gereken, yepyeni hikâyeler yazacak olan bir oluşum.
“Karadağ’ın yılanı, gelir dolanı dolanı…” türküsünü bize unutturacak, bir yapılaşma timsali,
Şehirden bağımsız bir ilçe mi olur, yoksa birçok yönüyle sıkıntılar ve sorunlarla boğuşan “yaman şehir / yaman kent” isimli bir mahalle mi olur, şehrin birçok yükünü kaldıracak bir belediye mi olur, bekleyip göreceğiz.