Çocuklarımızı ne yazık ki yarış atı gibi koşturuyoruz.
Akademik başarıları iyi olsun diye, okullara geçiş sınavlarını geçebilsinler diye, KPSS'de yüksek puan alsınlar diye hayatın gerçeklerinden uzaklaştırıp, sosyal yaşantılarını kısıtladık.
Dersane dersane dolaştırıp, özel dersten özel derse koşturduk.
Ya doktor olsun, ya hatırı sayılır bir mühendis, ya da hukukçu olsun diye telkinde bulunduk.
Hiç çocuklarımızın fikrini sormadık. İnsanlığını, kişiliğini ve hayalindeki benliğini koruyacak, kendi öz değerlerine aşina olması için yönlendirip, yardıncı olmadık. Doğayı ve doğal olanın ayırdımını yaşatmadık. Bir müzik aletine, bir görsel sanata, spora veya dramaya yöneltmedik. Ders kitapları dışındaki kitapları okumayı sevdirmedik. Çevresinde gelişen olay ve olgulara karşı yabancı kalmasına seyirci kaldık.
İyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, etik davranmayı, empati yapmayı, örfü, adeti, kültürümüzü, kısacası ahlak kavramlarını içselleştirmesine yardımcı olamadık. Farkındalık duygusunu eksik bıraktık. Yarış atı yetiştirelim derken, duygu yoksunu, sevgiden, saygıdan uzak, mekanik, ruhsuz, duygusuz, bazen asi bazen mahsun, yaşam çizgisi üzerinde, önünü görmeden gidip, gelen, belli, belirsiz, robotumsu bir insana dönüştürdük.
Artık şikayet etme hakkımız olmadan başarıyla oluşturduğumuz eserimizle övünebiliriz.
Fenni ilme verdiğimiz değeri, maalesef irfan ilmine veremedik. Talebe iki kanatlı olmalıydı, ne yazık ki, bir kanadı eksik bıraktık.