Hz. Ali... İslam tarihinin en önemli ve en çok konuşulan şahsiyetlerinden biri. Hz. Peygamber’in hem amcasının oğlu hem de damadı olan bu büyük şahsiyet, sadece akrabalığıyla değil, imanıyla, cesaretiyle, adaletiyle ve ilmiyle öne çıkmıştır.
O, "İlmin kapısı" olarak anılmış, Bedir'den Hendek’e, Hayber’den Sıffin’e kadar sayısız savaşta İslam’ın sancağını taşımıştır. Allah ve Resulü’nün davası uğruna nefsini hiçe saymış, her türlü dünyevi hırsı elinin tersiyle itmiştir. Hz. Ali, sadece kılıç ehli bir komutan değil; aynı zamanda ilim, hikmet ve takvanın da timsalidir.
Ancak ne yazık ki günümüzde bazı çevreler, Hz. Ali’yi kendi siyasi ya da mezhebi duruşlarının simgesi hâline getirmekte; onu, İslam’ın ana damarından uzaklaştırılmış bir figür gibi sunmaktadır. Sözde Hz. Ali’ye bağlılık iddiasında bulunan bazı çevreler, onun hayatını, mücadelesini ve Kur’an’a bağlılığını görmezden gelerek, kendi dünya görüşlerine göre bir "Ali portresi" oluşturmaktadır.
Oysa Hz. Ali’nin hayatı, saf ve sahih İslam'ın bir yansımasıdır. O, Kur’an’a sımsıkı bağlı bir kuldu. Hz. Peygamber’in izinden bir an bile ayrılmamış, onun sünnetine olan bağlılığını en zor şartlarda bile terk etmemiştir. Bugün "Alevilik" adı altında Hz. Ali’yi sahiplenme iddiasında olan bazı çevrelerin, onun temel değerleriyle ne kadar örtüştüğü ciddi bir sorgulama konusudur.
Elbette ki her inanç grubuna, mezhebe ve kimliğe saygı temel bir insani ve İslami ilkedir. Ancak Hz. Ali gibi bir şahsiyetin adını anarken, onu kendi inanç çizgisinden uzaklaştırıp farklı ideolojik kalıplara sokmak, ona yapılacak en büyük haksızlıktır.
Bugün Hz. Ali’yi gerçekten anlamak istiyorsak, onun Kur’an’a, Hz. Peygamber’e ve ümmetin birliğine olan bağlılığını iyi kavramalıyız. Onun adını yaşatmak, ancak onun yaşadığı gibi bir hayat sürmekle mümkün olur: adaletle, takvayla, sadakatle ve samimiyetle…
Hz. Ali’ye inanan herkes, önce onun davasına inanmalı; onun kılıcını tuttuğu yolda yürümeli, onun eğilmediği yerlerde dimdik durmalıdır. Aksi takdirde Hz. Ali sadece bir isim, bir sembol ya da slogan olarak kalır; hakikati ise unutulur.
Sonuç yerine:
Bugün toplumumuzun en çok ihtiyaç duyduğu şey, hakikati hakikat olarak görmek; tarihî şahsiyetleri ideolojik kampların bayrağına dönüştürmeden, onların asli mücadelelerini anlamaktır. Hz. Ali’nin mirası da işte bu sağduyu ve adaletle anlaşılmayı beklemektedir.

