Her geçen gün biraz daha tanıklık ettiğimiz ahlaki savrulmalar, sosyal çözülmeler ve manevi boşluklar, bizi sadece ekonomik veya siyasi nedenlerle değil; inanç temelli eksikliklerle de yüzleştiriyor. Bugünün genç nesli; Allah’ı, Peygamberimizi, ahireti ve kulluk sorumluluğunu çoğu zaman yüzeysel, yetersiz ve çoğunlukla yanlış bilgilerle öğreniyor. Bu durumun sonucu olarak; ahlâk zayıflıyor, merhamet kayboluyor, vicdan sessizleşiyor.
Bugün artık açıkça görüyoruz ki; imanî temelleri sağlam olmayan bireyler, ne kendi hayatlarında huzuru bulabiliyor ne de topluma sağlıklı katkı sunabiliyor. Çünkü kalbi boşluk, sosyal boşluklara da zemin hazırlıyor. Maneviyat eksik kaldığında; birey yalnızlaşır, toplum çözülür, millet yorulur.
Bu nedenle, Risale-i Nur gibi Kur’an tefsirlerinin, özellikle okullarda ve üniversitelerde gençlere ulaştırılması bir lüks değil; bir zaruret hâlini almıştır. Elbette bu, bir dayatma değil; bir farkındalık ve ihtiyaç temelli çağrıdır. Çünkü bu eserler sadece inanç sistemini anlatmakla kalmaz; aynı zamanda aklı ikna eden, kalbi doyuran, ahlâkı temellendiren bir yol gösterici niteliği taşır.
Risale-i Nur gibi hakikatli eserler, gençlerin sadece ahireti kazanmasına değil, dünyada da sağlıklı bireyler, huzurlu topluluklar oluşturmalarına katkı sağlar. Bu eserlerin amacı; bağnazlık değil bilinç, sorgusuzluk değil derin kavrayış kazandırmaktır.
Bugün toplum olarak önümüzde iki yol var: Ya imanı önceleyen, vicdanı besleyen ve ahlâkı temellendiren bir eğitim modeli oluşturacağız ya da zamanla, kendi gençliğimizin içinden yükselen sorunlarla baş başa kalacağız. Ve unutmayalım: Haktan uzaklaşan bir millet, belaya yakındır. Ama imanla yoğrulan bir millet, rahmete ve huzura yakındır.
Gençlik bizim geleceğimizse, o geleceği sadece teknolojiyle değil; imanla, vicdanla ve ahlâkla da donatmalıyız. Bu bizim sadece tercihimiz değil, bu topraklara karşı sorumluluğumuzdur.

