İnsan ilişkileri hayatın en büyük sınavlarından biri… Bazen karşımızdaki kişiyi tanımaya uğraştıkça, aslında ne kadar az şey bildiğimizi fark ederiz. Kendi iç dünyamızı anlamakta bile zorlanırken, başkalarının niyetlerini, duygularını ve davranışlarının arka planını çözmek çoğu zaman tahmin ettiğimizden çok daha çetin bir süreçtir.
Toplum içinde yaşamak “insanca” davranmayı gerektirir; ama görüyoruz ki bu bile birçok kişi için ağır bir yük. Hayatın kıymetini bilmeden, kendi elleriyle kendine ve çevresine zarar verenlerin sayısı az değil. Hatalarının peşinden koşarken hem kendi yollarını karartıyor hem de başkalarının hayatlarına gölge düşürüyorlar.
En üzücü olan ise, bazı insanların bilinmeyen kisvelerle, gizli hesaplarla, hileyle başkalarını zor duruma sokmaya çalışmaları… Peki, bunlar neyin peşinde? Hangi boşluklarını, hangi kırgınlıklarını başkalarına zarar vererek kapatmaya çalışıyorlar? Anlamak güç…
Hayatın bir hesabı, her davranışın bir karşılığı olduğuna inanan insanlar için bu tablo daha da sarsıcı. Çünkü görüyoruz ki bazıları ne Allah’ın varlığından haberdar, ne de yaptıklarının bir gün karşılarına çıkacağının farkında. Sanki hiçbir şeyin onları durduramayacağını zannediyorlar. Oysa ki en çaresiz olanlar, en çok bağıranlar, en çok zarar verenlerdir; çünkü kendi içlerindeki boşluk büyüdükçe etrafına zarar vermeye başlarlar.
Bu yüzden, bunca karmaşanın içinde ayakta kalabilmek için bir gerçeği unutmamalıyız:
Başkalarının karanlığı bizim ışığımızı söndürmemeli.
İnsanları anlamak zor olabilir; fakat bu zorluğun bizi kendi insanlığımızdan uzaklaştırmasına izin vermemeliyiz. Her şeye rağmen doğru durmak, değerlerimize sahip çıkmak ve hayatın kıymetini bilmek bizim elimizde.
Kim bilir… Belki de asıl sınav, zor insanlar arasında bile iyi kalabilmekten geçiyor.

