“Açlık/Susuzluk değil-maksat nefsi aklamak,
Ve aklanan nefis’le kul’u sarmaktır Oruç!
Yiyip/tıkınmak değil-maksat tadı anlamak;
Ve tatların şükrüyle yol’a varmaktır Oruç!”
…….Bana göre Oruç;
Tat’ların tadını tadarak-anlamak ve onu kendi dışındakilere (Canlılara) taşımak ve onu hiçbir bedel almadan (Erdemlikle)sunmaktır”
Yüce Allah,azgınlaşan nefse ”Ben kimim,sen kimsin?”diye sormuş..
Nefis, pervasız ve küstahça “Sen Sensin,ben de benim!” diye cevap vermiş.
Bu cevap karşısında hiddetlenen Yüce Allah-nefsi (zulüm ve işkenceden) geçirdikten sonra tekrar ”Ben kimim,Sen kimsin?” sorusunu yinelemiş..
Nefis,hiçbir şey olmamış gibi” Sen sensin,ben de benim” diye tekrarlamış..
Bu kez nefsi (bela ve hastalıklarla) perişan ettikten sonra,tekrar sorup,aynı cevabı alınca,Bu defa onu “Açlık ve Susuzlukla” imtihan ettikten sonra da,
Söyle bakayım ey nefis “Ben kimin, sen kimsin?” sorusunu yeniden sormuş.
Nefis, perişan ve bitkin bir halde “Sen benim Rab-ı Rahim’imsin,ben de Senin zayıf ve aciz bir kulunum!”(Beddiuzzaman Said-i NURSİ/Sözler) diye cevap vermiş.. …………..
Bu manada derler ki,Oruç;Nefsin(Kulun) “Açlık ve susuzlukla” imtihanıdır..
Oruç,sadece nefsin (açlık ve susuzlukla) imtihanı mıdır? Ya da, Nefis; bu imtihanı yaşarken, (açlık ve susuzluk) olgusundan nasıl bir ders ve dersler çıkarabilmeli ve ya çıkarabiliyor mu? Yoksa (iftar) sonrasında yine hiçbir şey olmamış gibi mi-davranıyor? Sorularına da cevaplar aramak gerekmez mi?
Bence gerekir ve zaten işin (püf noktası) da asıl bunu kavramaktan geçer ki,o da şudur:
-Nefisin (Kul’un) oruç’la,belli bir süre (İmsak’tan-İftar’a kadar ) açlık,susuzluk ile her türlü cinsi(şehevi) duygularını bastırarak-imtina ettiği doğrudur..Oruç,kul’un;sadece geçici bir süre zarfında (bedeni ve duygusal güdülerini) ertelemek için ise,bilinmelidir ki-bunun kul’a (nefse) eziyetten başka bir getirisi asla olmayacaktır..
Oruçta;
-Mide ile birlikte beş duyumuzun da “Görme duyusu(Göz),Tat alma duyusu(Dil), Dokunma duyusu(Ten),İşitme duyusu(Kulak) ve Koku alma duyusu(Burnun)” aslında inzivaya çekilerek-dinlendiğini ve adeta farklı bir iklimde “tatların tadını” algıladığı bir gerçektir ki,orucun asıl güzel yanı da,nefsin(KUL’UN) bunu anlayıp anlamlandırması ve onu sürekli olarak-hayatına adapte ettirebilmesindedir..
Bunu biraz daha açarsak;
-Gözün,baktığı her şeyi daha güzel görerek-en ince detayına kadar seyrettiğini,keyif aldığını ve bunu kalbe hissettirdiğinde-baktığı nesnenin yaratılış sırrına varabileceğini,
-Dilin,kendini frenleyerek-tatların asıl tadının,onu geçici bir süre için tatmamakta gizli olduğunu,
-Tenin,kulun oruçluyken (dokunmalara karşı)daha duyarlı olduğunu,
-Kulağın,gelen seslere karşı daha hassas bir refleksle titrediğini,
-Burnun,kokulara karşı daha hızlı tepki verdiğini,
Oruçlu nefis(KUL) hissederek-tok’ken hiç tatmadığı gerçek zevklerin adeta doruğuna çıkar..
Çıkar-çıkar da,bunun esas tadı da;İnsanın sahip olduğu bu tadı,ona sahip olamayanlarla da erdemlikle paylaşmasından geçer!
Yani, Siz; eğer elinizdeki “bir damla suyu ya da bir dilim kuru ekmeğinizi” de olsa,onu hiçbir karşılık beklemeden-başka insanlarla- da paylaşamamışsanız,o zaman oruç denilen imtihan sırrını da hiç kavramamış ve kendinizle nefsinize de “açlık ve susuzlukla” beyhude yere çile çektirmişsiniz demektir.
Evet,yine bir “ramazan oruç’una” doğru hızla yaklaşmaktayız..Bu,yeni bir imtihan sürecinin başlamasını da beraberinde getirecektir..
Buna hazır mıyız?
Hazırsak, hiçbir mesele yoktur!
Değilsek, geçen yıllarda yaptıklarımızı da irdeleyerek-kendimizi gözden geçirmeliyiz..
Çünkü ömür geçmekte ve geçeni geri getirmek de asla mümkün değildir!
Önemli olan,ah/vah demeden bunu kavramak ve idraklerimizi de yeni ve güzel iş/eylemlere göre yeniden uyarlamaktır.. Bu günlere yeniden kavuşup-nefislerini gözden geçirebilmek şansına sahip olabilenler “şükretmeyi” de hak edenler olacaklardır..
Evet;
ŞÜKÜRLER OLSUN!
Zulmeti devirerek yardık kara günleri
Geride kaldı hüsran vardık şükürler olsun
Gönülleri sürür a geldi rahmet günleri
Ramazanın aşkına sardık şükürler olsun
Hasretlerin sonunda gelen vuslat anına
Kıvranan gönüllerin kurtuluş zamanına
Zamanların şahına ayların sultanına
Rabbimin keremiyle erdik şükürler olsun
Nefsani duygularla ruhların hevâsını
His hevesle kirlenmiş gönüllerin yasını
Ağızda salyalaşan dilimizin pasını
Ramazanın aşkına dürdük şükürler olsun (İHB) ………
Öyle ya…
Ramazan(orucu) tatların tadını- kavramak- zamanıdır!
Mesela; Sahurdaki (yiyip/içtiğiniz) tatlarla iftardaki(aldığınız)tatları hiç karşılaştırdınız mı?
Eğer bunu yapabilirseniz,aldığınız bedensel zevklerin (bu zaman dilimlerinde) birbirinden çok farklı olduğunun Siz de farkına varır ve bunun sadece oruçtan kaynaklandığını da bizzat anlayabilirsiniz..
Şüphesiz ki bu,öylesine anlatılmakla da anlaşılabilecek bir şey değildir..Bunu anlamanın yolu da sadece (ORUÇ) tutarak-bedensel açlık ve susuzluk ile nefsani güdülerin ertelenmesinden geçer ki,bunu da ancak (ORUÇ) eylemine gönüllü katılanlar (yaşayarak) anlayabilirler..
Yani,oruç tutmayan birisine bu(Tatların)doruktaki zevkini anlatabilmeniz,anlatsanız bile, onu yeterince tanımlayabilmeniz mümkün değildir.Kişi,zamana bağlı olarak,eğer “tatların tadını” fark etmek istiyorsa, oruç tutarak-kendi nefsini bizzat test etmek zorundadır.. ……..
Yine ibretli bir “ORUÇ” ikliminin kulvarına doğru hızla yaklaşıyoruz!
Eğer onu gerçek yüzüyle karşılayabilirsek,umuyorum ki;Bedensel kir/pas ve bünyesel fazlalıklarımızdan arındığımız gibi,hayatımızı bizar eden bir çok ruhsal kin,garez ve hasutluk kirlerinden de-onun sayesinde- arınabiliriz..
Zira;
Oruç,bedensel/fizyolojik “açlık,susuzluk ve şehevi” güdülerin üstünde-kul’a dinsel(manevi) ile sosyal/toplumsal(maddi) sorumlukları da yükleyen bireysel bir yaptırım iklimidir…
O halde onu;Bu iki kadim(maddi ve manevi) işleviyle karşılamak ve gereğini de üşenmeden ve hiç taviz vermeden yerine getirmek gerekir!
Eğer bunu yapamıyorsak,onu karşılamamızın da,nefsimizi aç/susuz bırakarak-perişan ve bitap düşürmemizin de hiçbir gereği yoktur..
Yani;
Orucu,Tatların tadını kavrayanlar; (tatları,onu bulamayanlara da ulaştırmak üzere) gönül rahatlığıyla tutabilirler,ama-onu sadece bir “açlık ve susuzluk” ibadeti olarak algılayanların ise,sanırım ki- onu tutmaya ve beyhude yere “AÇ Ve SUSUZ” kalmaya ihtiyaçları yoktur..
SON/SÖZ;
Oruç;Tatların tadını tadıp/kavramak ve bu tadı tüm canlılara da ulaştırıp/paylaşmak demektir ki, bu da sadece nefsi gemleyip/hizaya getirmek anı değil,bununla beraber insan eksenli bir sosyal(kucaklaşma ve yardımlaşmayı)gerekli ve şart kılan bütünsel(ruhsal ve bedensel) erdemli bir eylemdir!!
Bilmem-anlatabildim mi?
Bunu; Anlayıp/yaşayana ve anlatıp/yaşatana aşk olsun!
Sevgilerimle..

