Yeni dünya düzeninde artık gerçekler çok net: Hak, ne yazık ki haklının değil, güçlünün oluyor. Bu acı tabloyu görmeden hareket etmek mümkün değil. Bir zamanlar cihanı yöneten Osmanlı’dan geriye kalan vatanımız, bugün bile bazı güç odaklarının hedefinde. Türkiye'nin ayağa kalkmaması, diz çökmesi için türlü yollar deneniyor. Terör örgütleri pusuda, ekonomik tetikçiler ayrı cephede. Çünkü Türkiye artık silahını kendi üretiyor, savunma sanayisinde ilerliyor ve bu da birilerini ciddi şekilde rahatsız ediyor.
Bu yükselişi durdurmak isteyenler, dışarıdan olduğu kadar içeriden de faaliyet yürütüyor. En büyük tehdit içeriden çıkacak bir karmaşadır. Devletin kurumlarına, güvenlik güçlerine, yargıya karşı sistemli saldırılar var. Amaç, ülkeyi istikrarsızlaştırmak ve yönetilemez hale getirmek.
İktidara kavgayla gelen, yine kavgayla gider. Bu yöntem asla sağlıklı değildir ve ülkeye büyük zarar verir. Eğer içinde milletvekillerinin bulunduğu bir otobüs, polisin üzerine sürülüyorsa, bu artık cinnet halidir. Hukukun ortadan kaldırılması, güvenlik güçlerinin etkisizleştirilmesi, halkın kutuplaştırılması ciddi bir milli güvenlik sorunudur.
Öte yandan, havada uçuşan paralar, belediyelerde yaşanan yolsuzluk iddiaları, içerden gelen itiraflar… Bizzat parti mensuplarının bile ihbarda bulunduğu bir ortamda, savcı ne yapsın? İhbarı yapanı mı tutuklasın? Elbette yargı, görevini yapacak ve her iddiayı inceleyecek. Aynı belediyenin müdürü çıkıp itirafta bulunuyorsa, buna sessiz kalınamaz.
Bu noktada yapılması gereken çok açık: Herkes aklını başına almalı. İddialara karşı varsa delilleriniz, belgeleriniz, kamuoyuyla paylaşın. “Mağdur edildik” demek, ancak iddiaları yanıtladıktan sonra anlamlıdır. Aksi takdirde halkın zihninde oluşan algı şudur: Suç örtbas edilmeye çalışılıyor.
Unutulmamalı: Bu ülkenin, bu devletin üstünde kimse yoktur. Suç işleme özgürlüğü kimseye tanınamaz. Kimse sokak kabadayılığıyla devlet yönetmeye niyetlenmemelidir. Hukukun içinde kalınmalı, sorunlar adaletle çözülmelidir. Millet sokaklara davet edilerek bir yere varılamaz. Bunun acısını bu millet, 12 Eylül öncesinde fazlasıyla yaşadı.
Bugün yaşadıklarımızdan çıkaracağımız ders çok net: Ya güçlenip tam bağımsız olacağız ya da başkalarının emirleriyle sürünmeye devam edeceğiz. Türkiye artık bu yol ayrımında. Tercih bizim.