Bir eğitim öğretim yılı daha başlıyor. Maarif eğitim modeli ile müfredat ve eğitim sistemine serpiştirilen tohumlar geleceğimize dair umut verse de, eski alışkanlıklar, adil olmayan personel modeli, çalışanlar arasındaki gelir dengesizliği, öğretmenin elini kolunu bağlayan yönergeler, öğretmen/öğrenci-öğretmen/veli ilişkilerini düzenleyen katı bakış açıları, üstün körü yapılan bazı iş ve işlemler, bireysel farklılıkların göz ardı edildiği sınav sistemi, tanımı bile anlamsız görevlendirmeler, koridorları kapatan ve sadece makamların ağırlığına hizmet eden odalar… Tüm bunlar umutların yeşermesini engelliyor. Daha kötüsü, bunu normalleştiren ve kendine hak gören eğitimcilerin varlığı, umudu kökünden kurutuyor.
Bugün çok sevdiğim bir öğretmen arkadaşımın ifade ettiği bir gerçeklik var ki, yukarıda saydığım her şeyi gölgede bırakır:
“Öğrencilere doğru sorgulamayı ve yerinde tepki vermeyi, hatta tepki vermeyi öğretemiyoruz. Anlatıyoruz ama davranışa dönüştüremiyoruz.”
İşte sorun tam da burada düğümleniyor. Bilgiyi aktarıyoruz ama davranış modellemeyi başaramıyoruz. Çünkü çocuklar duyduklarını değil, gördüklerini doğru kabul ederler. Eğitimi, karakter kazandıran bir süreç olmaktan çıkarıp sadece meslek kazandırmaya indirgiyoruz. Bundan dolayıdır ki gençlerimiz ne kendi kimliklerine kavuşabiliyor ne de meslek sahibi olabiliyor. Kimliği konusunda muallak bir gençlik, mesleği ve çalışmayı yalnızca geçim kaynağı olarak görür; mesleğin değerini, ahlakını, topluma olan sorumluluğunu içselleştiremez. Bu sarmal tüm toplumu ve geleceği sarar gider.
Oysa eğitim sadece bilgi değil, bilinçtir; sadece öğretim değil, hayata dair bir duruş kazandırmaktır. Çocuklara bir formül öğretmek kolaydır, ama o formülün hayattaki karşılığını göstermek zordur. Aynı şekilde bir meslek edindirmek mümkündür, fakat o mesleği bir kimliğe, bir ahlaka, bir hayat değerine dönüştürmek asıl olandır.
Bir eğitim modeli ne kadar iddialı olursa olsun, eğer öğretmen yalnızca memuriyet kalıbına sıkıştırılmaya devam edilirse; veli, sadece yüksek notların peşinde koşacaksa; öğrenci de “sus, dinle, uygula, aktar, unut” sarmalından kurtarılmayacaksa, bu umut tohumlarının yeşermesi mümkün değildir.
Gelecek için ihtiyaç duyduğumuz şey, bilgiyi yığmak değil, bilgiyi davranışa dönüştürmek; meslek kazandırmak değil, önce kimlik ve karakter inşa etmektir. Çünkü kimliksiz bir gençlik ne kendini bulabilir, ne de zorda olsa sahip olduğu mesleğini hakkıyla icra edebilir.
Yeni eğitim öğretim yılı merkezden taşraya hayırlı, uğurlu olsun.

