“Konteynırları boşalt” deniliyor…
Ne demek ya bu? Depremzedeye verilmiş en temel barınma hakkını elinden almak hangi aklın ürünüdür?
Evet, suistimal edenler olabilir. Evini kiraya verip konteynırda kalanlar da var, üç konteynırı birleştirip lüks oda yapanlar da… Ama bunlar azınlık. Çürük elmaları ayıklamak mümkünken, binlerce aileyi toptancı bir yaklaşımla mağdur etmek vicdansızlıktır. Yetkilinin görevi, suistimali önlemek; gariban depremzedeyi cezalandırmak değildir.
Diye düşünürken ve yazıma bu şekilde devam ederken meselenin başka yere evrildiğini farkettim. Sorumsuz, bencil ve beleşçilerin kompartmanına binmek üzere olduğunu gördüm.
Konteynırda kalıp evini kiraya verenler, evi sağlam olduğu halde hak isteyenler, hayır olarak bağışlanan konteynırları haram edenler az olsa da ne kadar tehlikeli olduklarını anımsadım. Bu zihniyetsiz zihinsizler yüzünden gerçekten ihtiyacı olan garibanın hakkını savunmaktan korkar oldum. Bu bir avuç “beleşçi” yüzünden bütün depremzedelere şüpheyle bakılmaya başlandı. Bu bir avuç beleşçinin gürültüsü tüm ihtiyaç sahiplerinin sesini bastırıyor.
Deprem bize dayanışmayı, paylaşmayı, adaleti öğretmeliydi. Ama gün kimin ise devran onundur mantığı, kendini kurtarma telaşı, köşeyi dönme hesabı, “benden sonrası tufan” anlayışı hakim. Bu şehir yeniden ayağa kalkacaksa, önce şu beleşçi zihniyetlilerin yükünden kurtulmalıdır.
Beleşçilik bütün toplumu esir almış durumda.
Bundan dolayıdır ki suistimal edenin gözünün yaşına bakılmaksızın müdahale edilmelidir ki garibanın gözyaşları gözardı edilmesin.