Yozlaşan menkıbelerin ardından tozlandım,
Acıya bandım evvel, sonra toza battım.
Ki yağmur da yıkamıyor yapraklarımı,
Ah, çamura batsaydım bir damla su uğruna...
Ben, yosun tutmuş kuru bir havza,
Ben, yorgun düşmüş Adıyaman.
Sakallarını tırmıklar parmaklarıyla,
Sonra gevrek gülüşler geçer aklından.
Sîretine düşer sûreti,
Bana malik olan bana angarya.
Ben sessiz, sussuz, suçsuz Adıyaman.
Dallara ağır gelir de, yine dökülmez yapraklarım;
Yarılır bir boydan ama kanamaz yaralarım.
Hem gözyaşlarım bile angarya,
Ağlamak haram, istilâm helal...
Ben boz şehir Adıyaman.
Kızıla çalardı toprağım evvelden,
Hatır gönül bilirdi o eski ellerden.
Yedisinin gecesi, o Şubat var ya!
Yedisinden yetmişe derler ya,
Tozumdan anla; bitmedi hala...
Ne bağırmaya, ne figâna, ne feryâda niyetim,
İşte anlatıyor sana incir yaprağım.
Yoz başım, bir başım, tek başım...
Rızkullaha ben ne ettim bilemem amma,
Yozlaşanlardan, toza bulandı naaşım.